Mısır’a göç edip daha sonra Kenan diyarına
yerleşmişti.
Hz. İbrahim (as) ile birlikte Filistin’e kadar bu
hicrete katılan Hz. Lut (as), Peygamberlik görevini yaparken, kafirlerin
azgınlık ve ahlaksızlıkları karşısında Cenab-ı Hak’tan aldığı emirle bir gece
vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi
istenilen yere gitmişti.[2]
Hz. Şuayb (as)’a kavimin ileri gelen kibirlileri,
“Ey Şuayb! Kesinlile seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden
çıkaracağız; yahut dinimize döneceksiniz” demişler [3] onu ve müminleri hicrete
zorlamışlardı.
Hz. Musa (as), Allah’ın emriyle geceleyin Mısır’dan
yola çıkardığı İsrailoğulları’nı göç ettirmeyi başarmış, peşlerine düşen Firavun
ve ordusu ise Kızıl denizde boğulmuştu.[4]
Bu gibi ayetlere dayanarak hicretin bütün
Peygamberlerin hayatında yer aldığı söylenebilir. Kafirlerden görülen eziyet ve
baskılar, hak dini tebliğ imkanının ortadan kalkmış olması onları hicret etmek
zorunda bırakmıştır. Nitekim İbrahim suresinde Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin ve
onlardan sonrakilerin kıssaları anlatılırken kafirlerin Peygamberlerine,
“Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da mutlaka dinimize
döneceksiniz”dedikleri bildirilerek Rablerinin bu Peygamberlere,
“Zalimleri mutlaka helak edeceğiz” diye vaatte bulunduğu
belirtilir. [5]
Kitab-ı Mukaddes’te de Hz. İbrahim’in ve Hz. Lut’un
hicretleri ile Hz. Musa’nın İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarışı
hikaye edilmektedir. [6]
Peygamber (sav) Efendimizin hicreti ile ilgili
Kur’an-ı Kerim’ de şöyle buyuruluyor:
“(Ey Resulum) yakında seni bu Mekke’den çıkarmak için
muhakkak ki, seni rahatsız edecekler ve o takdirde kendileri de arkalarından pek
az kalacaklar (helak olacaklardır).”[7]
Kur’an-ı Kerim’in bu haberi bir mucize olarak az bir
zaman sonra tahakkuk etmiştir. Resul-i Ekrem Medine’ye hicret etmiş, Kureyş’in
azılı müşrikleri Bedir savaşında helak olmuş ve Mekke de İslam ordusu tarafından
fethedilmiştir.[8]
“Hani bir zaman o küfredenler seni tutup bağlamaları,
ya seni öldürmeleri, yahut seni (yurdundan zorla) çıkarmaları için sana tuzak
kuruyor(lar)dı. Onlar bu tuzağı kurarlarken Allah da onun karşılığını yapıyordu.
Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır.”[9]
Müslümanların Mekke’den hicrete başlamaları,
Medinelilerin İslamiyet’i kabul etmeleri, İslamiyet’in Medine’de güçlenmeye
başlaması Kureyş müşriklerini telaşa düşürdü. Hz. Muhammed’in de bir gün oraya
giderek ashabıyla birlikte kendilerine karşı bir tehlike oluşturacağından endişe
ediyorlardı. Buna bir tedbir almak üzere Darün Nedve’de toplandılar.
Tartışacakları konu son derece önemli olduğundan Ebu Leheb dışında
Haşimoğulları’ndan hiç kimseyi çağırmadıkları gibi güvenmedikleri kimseleri de
içeri sokmadılar.[10]
İbn-i Abbas’ın bildirdiğine göre: “Ebul Bühteri, Hişam
b. Amr, Abu Cehil… gibi müşrikler Darun Nedve’de toplanarak, Resul-i Ekrem
hakkında nasıl muamele yapacaklarına dair müşavereye başladılar. İblis
(şeytan)da Necid ahalisinden ihtiyar bir şahsı temessül ederek bu cemiyete
katılmıştı. Burada herkes görüşünü beyan etmeye başladı. Ayette zikredilen
birinci fikir Ebül Bühteri’nindir. O : “Bence Muhammet bağlanıp her tarafı
kapalı bir yere hapsedilmelidir ve yalnız bir delikten yiyeceği, içeceği
verilmedir. Ölünceye kadar orada bırakılmalıdır” demişti. İhtiyar Necdi
(şeytan) itiraz ederek; “Onu hapsederseniz onun kavmi gelir, sizinle
savaşır, onu kurtarırlar” demişti.
İkinci fikir Ebu Cehil’indir. O da: “Her
kabileden seçilecek birer genç tarafından bir hamlede öldürülmelidir. Bu suretle
kanı bütün Kureyş soylarına dağılmalıdır. Ta ki Haşim oğulları bütün Kureyşe
karşı kan davasında bulunmasınlar” demiştir. Ayette hikaye buyrulan
üçüncü görüş de Hişam b. Amr’indir. O da: “Bence Muhammet bir deveye
yüklenerek Mekke hududu haricine çıkarılmalıdır.”Demişti. İhtiyar Necdi
(şeytan) bu görüşe de itiraz etmiştir. Ebu Cehil’in teklifi kabul edilerek
tatbikata geçilmiş ve hane-i saadet, seçilmiş Kureyş canileri tarafından
kuşatılmıştır.
Müşriklerin bu suikast kararı üzerine Cibril (as)
gelmiş, Peygamber (sav)’e: “Bu gece, yattığın yatağına
yatmayacaksın” demiş ve Hicret emrini Peygambere bildirmişti. O gece
Kureyş canileri Resulullah (sav)’in kapısı önünde toplanarak suikast için
uyuyacağı zamanı bekliyorlardı. Resulullah (sav), Ali b. Ebi Talib’e:
“Haydi benim yatağıma sen yat” buyurdu. Sonra elinde bir avuç ince
kum alarak canilerin başlarına saçarken, Yasin suresi 1-9. Ayetlerini okudu.
Kureyş canileri o anda derin bir uykuya daldılar ve Resulullah (sav) aralarından
geçerek, hicret için Hz. Ebu Bekir ile yola çıktı. Sabah olunca caniler
Resulullah’ın yatağına hücum ettiler. Fakat yatakta Hz. Ali’yi görünce hayret
içinde şaşırıp kaldılar.[11]
“Eğer siz ona (resulüme) yardım etmezseniz (hatırlayın
o demleri ki) kafirler onu (Mekke’den) çıkardıkları (hicretine sebep oldukları)
zaman bizzat Allah ona yardım etmişti. (yine de o, nusretini esirgemez. O demler
öyle demlerdir ki Resulullah ancak) ikinin ikincisinden ibaretti. (hakdan başka
mededkarı yoktu). O zaman onlar (“Sevr” dağının tepesindeki) mağaradaydılar.
Peygamber, o vakit arkadaşına (Ebu Bekir-ıs Sıddıka): “Tasalanma, Allah hiç
şüphe yok, bizimle beraberdir” diyordu. Allah o (arkadaşının) üzerine (kalbine)
sekinetini (kuvve-i ma’neviyyesini) indirmiş, onu (Habibini) görmediğiniz
(ma’nevi) ordularla teyid etmiş, kafirlerin kelimesini (küfürlerini)
alçaltmıştı. Allah’ın kelimesi (tevhid kelimesi) ise, o çok yücedir. Allah
mutlak galiptir…”[12]
Hz. Aişe (ra) dan
rivayet edilmiştir, “Nebi (sav) Müslümanlara: “Ey Müslümanlar! Sizin
hicret edeceğiniz şehir iki kara taşlık arasında hurmalıkları mühtevi bulunduğu
bana gösterildi”diye Ashabını Medine’ye hicrete teşvik etti. Bunun
üzerine Müslümanlar fevc fevc Medine’ye hicret ettiler. Hz. Ebu Bekir de
Medine’ye hicrete hazırlanmıştı. Fakat Resullullah (sav): “Sabret, bana da
(hicret için Allah’ın) izni vermesini umarım” buyurdu. Ebu Bedkir’de:
“Ya Resulullah, babam, anam sana kurban olsun! Böyle bir müsaade
verilmesini umar mısın?” Diye sordu. Resullullah (sav): “Evet
umarım”diye tasdik etti. Bu cihetle Ebu Bekir (ra) de Resulullah (sav)’a
hicrette refakat etmek üzere hemen hareket etmekten vaz geçti. En kuvvetli iki
devesini bu iş için besledi..
Hz. Aişe (ra) diyor ki:
“Resulullah sav) in bize gelmesi alışık olmayan bir saatte (öğle vakti) evimize
geldi.(Gündüzün iki tarafından birinde, ya sabah ya akşam gelmek adetiydi) İzin
isteyip eve girdi. Hz. Ebu Bekir’in divanı ona verildi. Evde babam ben ve kız
kardeşim Esma’dan başka kimse yoktu. Resulullah (sav), babam Ebu Bekir’e:
“Yanındakileri dışarı çıkart!” deyince, Babam: “Ey Allah’ın
Resulu! onlar benim kızlarım!” (Onlar senin ehlindir) deyince, Peygamber
(sav) Efendimiz:
“Ey Ebu Bekir !
Muhakkak Allah bana, Mekke’den çıkmak ve Medine’ye hicret etmem için izin
vermiştir” dedi. Ebu Bekir (ra) da: “Anam babam sana kurban olsun,
ben de sohbetinizde ve mahiyetinizde bulunmak
isterim”dedi.
Resulullah (sav):
“Evet, sen de arzu ettiğin gibi mahiyetimdesin” buyurdu. Bunun
üzerine Ebu Bekir (ra): “Ya Resulellah ! Şu iki binit devesinden birini
sen al” dedi. Peygamber (sav) Efendimiz: “Ancak bedeli ile
alabilirim” buyurdu. Ve öyle oldu.
Peygamber (sav) hicret
için Mekke’den çıktığı zaman bunu sadece, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Ebu Bekir’in
ev halkı biliyordu. [13]
Hz. Aişe (ra) diyor ki; “Sonra Resullah (sav) ile
babam, evimizin arkasındaki bir pencere deliğinden çıkıp Sevr dağındaki bir
mağaraya Cuma gecesi ulaştılar. Sevr dağı Mekke’nin sağ tarafında ve üç mil
mesafededir. Burada üç gece gecelediler. Her gece Ebu Bekir’in oğlu Abdullah
yanlarına gelir, müşriklerin hilelerinden duyduğu şeyleri onlara haber verirdi.
Seher vakti mağaradan ayrılır, Kureyş’in yanına dönerdi. Ebu Bekir‘in kölesi
Amir b. Füheyre de o civarlarda bol sütlü, sağmal koyunları otlatır ve akşam
olunca onlara süt getirirdi. Resulullah ve Ebu Bekir mağarada bulundukları
müddetçe Amir süt ihtiyaçlarını böylece temin etmişti.” [14]
Hz. Ebu Bekir’in Esma (ra) anlatıyor:
“Resulullah (sav) ve Hz. Ebu Bekir (ra) çıktıkları zaman Kureyş’ten bir
topluluk bizim eve geldi. İçlerinde Ebu Cehil de bulunuyordu. Evimizin kapısının
önünde durdular. Ben onlara doğru çıktım. Bana dediler ki:
“Ey Ebu Bekir’in kızı, baban nerdedir?”. Ben onlara
dedim ki:
“Vallahi babamın nerede olduğunu
bilmiyorum.”
Bunun üzerine Ebu Cehil elini kaldırdı. O fahiş habis
birisi idi. Ve yanağıma bir şamar indirdi. Bundan dolayı küpem düştü”. [15]
Başka bir rivayet ise şöyledir; Müşrikler izleri takip
ede ede gelmişler, Sevr mağarasının üstüne çıkmışlardı. Bu durum gören ve şahit
olan Hz. Ebu Bekir, mahzun olmuş ve müşrikler görecekler diye endişe etmiş,
üzülmüş, “Ya Resulellah! Ben öldürülürsem nihayet bir adamım, fakat sana
bir zarar gelirse Allah’ın dini gitti” diyerek üzüntüsünü bildirmişti. O
anda Peygamber (sav) Efendimiz arkadaşı Hz. Ebu Bekir’e “Üzülme! Allah
muhakkak bizimle beraberdir” (Tevbe su.9/40) buyurmuştu. Bir
harika olarak mağaranın kapısını örümcekler kaplamış, güvercinler de orada yuva
yapmış ve yumurtlamışlar. Bu durumu gören müşrikler, orada kimsenin
bulunamayacağına inanarak mağaraya bile bakmadan geri dönmüşlerdi.[16]
Resulullah (sav) ile Ebu Bekir (ra), Mekke’den
“Abdullah b. Üreykit” adında bir şahsi ücretle kılavuz tutmuşlar,
kendisine bu iş için iki deve vermişlerdi. Üçüncü gecenin sabahında kılavuz
Abdullah b. Ureykit yanlarına geldi. Kılavuz yolcular için sahil yolunu takip
ederek Medine’ye müteveccihen hareket ettiler.[17]
Devam edecek….
Kemalettin AKSOY
Bayburt İl Müftüsü
[2] Hud su.11/
80-81; Hicr su.15/65.
[4] Yunus
su.10/90; Taha su.20/77-78; Şuara su. 26/52-67.
[6]
Tekvin,12-13,Çıkış,12737-38,14/1-31.
(İslam Ansiklopedisi,
17/658-59.)
[8] Ö.Nasuhi
Bilmen, a.g.e. IV, 1901.
[10] İslam
Ansiklopedisi. 17.cilt. s.460.
[11]Tecrid-i
Sarıh, X, 83, 84; İbn-i Kesir, II, 302, 303; Hamdi Yazır, III, 2396; ö.Nasuhi
Bilmen, III, 1179.
[14] Tecrid-i
Sarih Ter.II,96-99.
[16] Hamdi
Yazır.Hak Dini IV.2546.
[17] Tecrid-i
Sarih, II,100.