“….(Allah) Seni yine döndürülecek yere döndürecektir.
De ki: “Hidayete gelen kim, o apaçık bir sapıklık olan kim?, Rabbim çok iyi
bilendir.”[1]
Peygamber (sav)
Efendimiz, Sevr mağarasından hicret için çıkmış, Mekke ile Medine arasındaki
Cuhfe mevkiine gelmiş ve Mekke-i Mükerreme’ye karşı bir iştiyakta bulunmuştu.
Peygamberimizin bu hüzünlü bakışı üzerine Cibril (as) gelerek: “Allah Seni
yine dönülecek yere döndürecektir…” ayetini tebliğ etmişti. Bu ayet,
Peygamber (sav) e, inayet-i ilahiye ile Mekke’ye tekrar döndürüleceğini tebşir
eylemiştir.[2]
Abdullah b. Adiyy b.
Hamra (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav Efendimiz şöyle buyurdu :
“Vallahi sen ey Mekke, Allah’ın en hayırlı ve Allah’a en sevgili olan
ülkesi (beldesi) sin. Senden zorla çıkarılmış olmasaydım asla
çıkmazdım”.
Bu konuda İbni Abbas
(ra) da şöyle rivayet etmiştir: “Ey Mekke! Ne güzel bir beldesin ve sen
bana ne kadar sevimlisin. Şayet kavmim beni senden zorla çıkarmış olmasaydı
senden başka hiçbir yerde oturmazdım (yaşamazdım)”.[3]
Bunun üzerine, Yüce
Allah (cc), Peygamber (sav) Efendimizi teselli eden şu ayeti kerimeyi indirdi.
Yüce Allah İsra suresinde şöyle buyuruyor : “…Rabbin seni bir Makam-ı
Mahmud’a gönderecektir. Ve şöyle de; “ Rabbim! Beni sıdk ( ve selamet) girdirişi
ile girdir. Sıdk (ve selamet) çıkarışı ile çıkar. Ve tarafından bana hakkiyle
yardım edici bir hüccet(-i Kahire ve Kudret-i Kamile) ver”[4]
İbn-i Abbas (ra)’dan
rivayet edilmiştir. “Peygamber (sav) Mekke’de bulunuyordu. Sonra kendisine
hicret etmesi emredildi. Bunun üzerine yukarıdaki (İsra su.80) ayeti nazil oldu.
Bu ayet ile hicret için Mekke’den çıkması ve Medine’ye girmesi murat
ediliyordu. “Beni Mekke’den müşriklerin eza ve işkencelerinden emin
olarak çıkar ve Beni Mekke’yi fethe muzaffer olarak geri gönder”[5] Allah Teala da O’nun bu niyazını kabul
etmiş, O’nu düşmanlarından korumuş, O’nun dinini şark ve garba yaymış ve
Mekke’yi fethe muvaffak kılmıştır.[6]
Peygamber (sav),
Mekke’den Medine’ye hicret edenlerin en sonuncularındandır. O,yüksek kalpli ve
hakiki bir lider olduğu için evvela arkadaşlarının selametini düşünmüş, onları
geride bırakarak, türlü türlü eziyet ve husumetlere ma’ruz kalmalarına imkan
vermemişti.[7]
Kafile Medine’ye salimen
ulaşabilmek için işlek ve bilinen yolların yerine farklı bir güzergah tercih
edilmiş ve bazen sarp dağ geçitlerinden, bazen çöllerin arasından geçilmiştir.
Buna rağmen zaman zaman takibe uğradılar, sorguya çekildiler ve tehlikeli anlar
yaşadılar.
Suraka b. Cu’şum (ra)
anlatıyor: “Peygamber (sav), Hz. Ebu Bekir ile hicret için Mekke’den ayrılınca
müşrikler adamlarını etrafa saldılar. Resulullah (sav) ile Ebu Bekir’den
birisini öldüren veya esir eden kimse için ayrı ayrı caize ve mükafat tayin
etmişlerdi.(Zuhri, bu iş için yüzer deve mükafat vaat ettiklerini rivayet
etmektedir). Ben de Muhammed ve ashabını yetişip yakalamak için atımı dört nala
kaldırıp peşlerine düştüm. Sonunda onlara yetişip yakalamıştım. Tam bu sırada
atım sürçtü, yere kapaklandı. Ben de atımdan düştüm”. Enes b. Malik (ra) diyor
ki: “Peygamber (sav) Suraka’yı görünce: “Allah’ım, onu düşür!”
diye dua etti. O da atından düştü. Suraka düşünce:
“Ya Resulellah!
Dua et kurtulayım. Sana hiç dokunmayacağım. Ne dilersen emir
buyur” demiş. Resulullah (sav)
Efendimiz de: “Sen geride dur, arkamızdan gelen hiç kimseyi bırakma,
yolculuğumuzu gizle” dedi. Ben de Resulullah (sav)’ın hakkımda bir
amanname yazmasını istedim. Peygamber (sav) Amir’e emredince, o da deri
parçasına yazıp bana amanname verdi”.[8]
Peygamber (sav)
Efendimizden bu talimatı alan Suraka derhal geri döndü. Arkadan gelen Kureyş
takipçilerine de, “ ben buraları arayıp taradım, kimseyi bulamadım, buralarda
yoklar, siz başka taraflara bakalım” diyerek onları geri
çevirdi.
Kaderin tecellisine
bakınız ki, Sabahleyin Sevgili Peygamberimizi ele geçirmek ve öldürmek için
atına atlayıp takibe çıkan Suraka, günün sonunda, Peygamberimizin muhafızı
oluyor ve Onu düşman takipçilerinden korumaya çalışıyor.
Kafile Eslem kabilesinin
topraklarına geldiği zaman bir tehlike yaşadı. Kabilenin reisi Büreyde b.Husayb
bir müfreze silahlı adamı ile kafilenin önünü kesti. Ancak kısa bir görüşme ve
konuşmanın ardından adamlarıyla birlikte Müslüman oldu ve mızrağına bağladığı
sarığı ile Hz. Peygamber (sav)’e sancak
açarak arazilerinden çıkıncaya kadar Peygamberimize refakat
etti.
Kafile Kudeyd’de yiyecek
bir şeyler almak üzere Ümmü Ma’bed b.Atike b. Halid’in bulunduğu çadıra uğradı.
Satın alacakları bir şey bulamadılar. O sene millet kıtlık ve kuraklık
çekiyordu. Burada Resulullah (sav) Efendimiz çadırın açığından bir koyuna baktı
ve dedi ki:
“Ey Ümmü Mabed!
nedir bu koyun?” O da dedi
ki:
“Zayıflık onu
sürüden geri koydu.” Sürüye
katılamayacak kadar zayıf, sütten kesilmiş bir keçiyi besmele ile çağırınca:
“Onu sağmama izin verir misin?” dedi. O da:
“Anam babam sana
feda olsun, eğer onda süt görüyorsan onu sağ” dedi. Resulullah (sav) keçinin memesini sıvadı, Yüce
Allah’ın adını zikir etti ve dua etti. Keçi de ona karşı ayaklarını açıp arayı
genişletti memeleri süt doldu ve geviş getirdi. Efendimiz bir kap istedi. Onun
içine süt sağdı. Onun sütü kabın içinde yükseldi. Sonra içmesi için o kadına süt
verdi. O sütten kana kana içtiler. Sonra kafiledeki arkadaşlarına verdi. Onlar
da kana kana süt içtiler. En sonunda kendisi içti. Sonra onlar da kaplarına süt
doldurdular. Daha sonra tekrar süt sağdı ve bu süt dolu kapları kadının yanına
bıraktı. Ayrılmadan önce kadın ile İslam üzere beyatlaştı ve oradan ayrıldılar.
[9]
Çok geçmedi ki o kadının
kocası Ebu Mabed eve geldi. Zayıf olan bir takım koyunları sevk ediyordu. Ebu
Mabed evdeki sütleri görünce hayret etti ve karısını şöyle
dedi:
“Ey Ümm-i Mabed, bu
sütler sana nereden geldi? Halbuki evdeki koyun zayıftır, halsizdir. Evde ise
süt yoktu, sütleri nereden buldun?”
Kadın şöyle cevap verdi:
“Bizim eve mübarek
bir adam uğradı, onun hali şöyle şöyle idi.” Kocası da şöyle
dedi:
“Anlat ey Ümm-i
Mabed. Uzun ve hepsi gerçek bir kelamla onu bana tarif et!”. Ebu Mabed dedi ki:”
“Vallahi bu Kureyş’in
arkadaşıdır ki, bize Mekke’deki durumundan anlattılar da anlattılar. And olsun,
ona arkadaş olmak istiyorum ve eğer buna bir yol bulabilirsem ona mutlaka
arkadaş olacağım”.
Medine’ deki Müslümanlar
Hz. Muhammed (sav) in Mekke’den ayrıldığını öğrenmiş, fakat gecikince
endişelenmeğe başlamışlardı. Bundan dolayı her sabah Mekke yolu üzerindeki Harre
mevkiine çıkıp gün ortasına kadar bekliyorlar, güneşin harareti artınca
ümitlerini keserek evlerine dönüyorlardı. 8 Rebiulevvel 20 Eylül 622 Pazartesi
günü de böyle yapmış ve evlerine dönmüşlerdi. Ancak kısa bir süre sonra üç katlı
bir evin damına çıkan bir Yahudi kızı, ufukta Medine’ ye doğru gelen bir kafile
görünce bunların beklenen misafirler olduğunu anladı ve bağırarak durumu
Müslümanlara duyurdu. Bunun üzerine Müslümanlar Resulullah (sav) Efendimiz
karşılamak üzere Harre’ye koştular. Ashap, uzun bir bekleyişten sonra Peygamber
(sav) e; Peygamberimiz (sav) de, uzun, yorucu ve tehlikeli bir yolculuktan sonra
Ashabına kavuştu.[10]
Peygamberimiz ve Onunla
birlikte olan kafilenin Kuba’ya gelişini İbni İshak şöyle anlatıyor; Bana
Muhammed b. Ca’fer b. Zübeyr Urve b. Zübeyr den, o da Abdurrahman b. Umeyr b.
Said’ den naklen şöyle haber verdi: “ Resulullah (sav) in Mekke’den çıkışını
işittiğimiz ve Onun gelişini gözetleyip beklediğimiz zaman, sabah namazını
kılınca şehrimizin dışına, Resulullah (sav) i gözetlemek için çıkıyorduk.
Vallahi güneşin gölgeleri bastırmasına kadar bekliyorduk. Bir gölge
bulamadığımız zaman evlerimize içeri giriyorduk. Bu mevsim olarak hararetli
günlerde idi. Nihayet Resulullah (sav) geldiği gün olduğu zaman, yine eskiden
beklediğimiz gibi bekledik, gölge kalmadığı için evlerimize girmiştik.
Resulullah (sav) ise evlerimize girdiğimiz zaman geldi. Onu ilk gören
Yahudilerden bir adam idi. Bizim Resulullah (sav) in gelmesini beklediğimizi
görmüştü. O sesinin en yükseği ile bağırdı:
-“Ey Beni Kayle!
[11] İşte dedeniz
geldi.”
Bu sesin üzerine,
Resulullah (sav) i karşılamağa çıktık. O bir hurma ağacının gölgesinde idi.
Beraberinde Hz. Ebu Bekir (ra) vardı. Aynı yaşta idiler. Çoğumuz Resulullah
(sav) i daha önce görmediğimiz için tanımıyorduk. İnsanlar onun etrafını
sardılar. Onu Ebu Bekir’den ayırt edip tanımıyorlardı. Nihayet gölge Resulullah
(sav) den zail olunca, Ebu Bekir kalktı ve ridasi ile Onu gölgelendirdi. İşte o
zaman biz de Resulullah (sav) i tanıdık.[12]
Medine’de bulunan
Müslümanlar Peygamber (sav) Efendimizi büyük bir coşku ve sevinçle karşıladılar.
“Ayın on dördü (dolunay) üzerimize veda dağının tepesinden doğdu. Artık,
Allah’a dua ve niyaz eden bulundukça bize şükretmek vacip oldu. Ey bize
gönderilen Aziz Peygamber! Sen bize itaat edilmesi vacip bir emirle geldin.”
İlahilerini söyleyerek şenlik ettiler. En güzel elbiselerini giyinmiş,
silahlarını kuşanmış olarak “hoş geldin” deyip biatlerini
tazelediler.
Peygamber (sav)
Efendimiz Medine’ye yaya bir saatlik mesafede bulunan Kuba mevkiinde Evs
kabilesinin bir kolu olan Amr b. Avfoğullarından Külsüm b. Hidm’in evine inerek
bir süre dinlendi. Buhari’nin rivayetine göre Peygamber Efendimiz Kuba’da on
dört gün kalmıştır.[13]
Hz. Ali (ra), Peygamber
(sav) Efendimizin emriyle Kureyşlilerin kendisine teslim ettikleri kıymetli eşya
ve emanetlerini sahiplerine iade etmek üzere Mekke’de kalmıştı. Hz. Ali (ra), bu
görevi yerine getirmiş ve Peygamber (sav) in Mekke’den ayrılışından üç gün sonra
Medine’ye hareket etmişti. Peygamber (sav) Efendimize henüz Kuba’da iken gelip
onlara kavuştu. Yürümekten ayakları şişmiş ve kabarmıştı. Peygamber (sav)
Efendimiz Hz. Ali’yi gözyaşları arasında kucakladı ve ayağının iyileşmesi için
dua edip eliyle mesh etti. Yüce Allah şifasını ihsan eyledi. Hz. Ali’nin
ayaklarında ne kabarmadan ne de ağrı ve sızıdan eser kalmadı.[14]
Peygamber (sav)
Efendimiz Kuba ‘da kaldığı on dört günlük süre zarfında hemen bir mescid
yaptırdı. İslam’da yapılan bu ilk Mescidin yapılışında bizzat kendisi de
çalıştı. Bu Mescitte namaz kıldı. Tevbe suresinde ilk günden “Takva üzerine
kurulan Mescidi” olarak yapıldığını bildiren ayette şöyle
buyrulmaktadır:
“…İlk günden takva
üzerine kurulan mescit ( Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha
doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri
sever”. (Tevbe. Su.108)
Peygamber (sav)
Efendimiz birkaç gün sonra Medine’ye hareket etti. Ranuna vadisine geldiğinde
Salim b. Avfoğulları’na ilk olarak Cuma namazı kıldırdı. Bu namaz, Onun
Medine’de kıldırdığı ilk Cuma namazıydı. Resulullah namazdan sonra Medine’ye
ulaştı. Erkekler ve kadınlar evlerin çatısında çıkmış, çocuklar ve hizmetçiler
yollara dökülmüşlerdi. “Ya Resulellah! Ya Resulellah! Nidalarını coşkuyla
haykırıyor, Peygamber (sav) Efendimizi karşılıyorlardı. Enes B. Malik, o günkü
sevincini şöyle ifade etmekteydi: “Ben, Resulüllah’ın Medine’ye girdiği günden
daha güzel ve daha parlak bir gün görmedim. [15]
Medine’ de herkes
Allah’ın Sevgili Elçisini misafir etmek için can atıyor ve bu nedenle
birbirleriyle tartışıyorlardı. Hz. Peygamber, kimseyi kırmamak için devesi
Kasva’nın serbest bırakılmasını istedi ve o nerede çökerse oraya misafir
olacağını söyledi. Sonunda Kasva, kurma serip kurutulan ve Neccaroğullarından
Sehl ve Süheyl adlı iki yetim kardeşe ait olan bir yerde çöktü. Bunun üzerine
Resulullah (sav), evi oraya en yakın olan Ebu Eyyüp el-Ensari’ye misafir oldu.
Mescid-i Nebi inşa edilene kadar da onun evinde kaldı. [16]
Peygamber (sav)
Efendimiz hicret eden Müslümanlarla ile ilgili şöyle
buyurmaktadır:
“Bana iman edip
Müslüman olan ve hicret edene cennetin kıyılarından ve ortasından birer ev
verileceğine ben kefilim. Ve yine bana inanıp Müslüman olan ve Allah yolunda
cihat edene de cennetin kıyılarından, ortasından ve en üst derecesinden birer ev
verileceğine ben kefilim. Kim böyle yaparsa elde etmedik bir hayır, kaçınmadık
bir şer de bırakmamış olur. Nerede ölürse ölsün fark etmez”. [17]
Muhacirlere ve Ensara
selam olsun.
Kemalettin
AKSOY
Bayburt İl Müftüsü
[3]Tirmizi
Tercemesi.VI.392-393.
[5]
S.Tirmizi Terc. 5/247-248; Alusi ,XV, 143.
[6]
Ö.N.Bilmen, IV,1903 Mecme’u-Tefasir ,Hazin,IV,160.
[7]
İ.Cerrahoğlu, a.g.makale, Hakses, 177-178. Sayı.
[8]
Tecrid-i Sarih Ter.X.100-106.
[9]
İslam Ansiklopedisi, Hicret Mad. 17. 461. İbn Hişam, Sire.
[10]
İslam Ansiklopedisi, Hicret mad. 17. 481.
[11]
Beni Kayle, Ensar’dır.Kayle onların bir nenelerinin ismidir. Sire, İbn
Hişam.
[13]
Buhari. Menakibu’l-Ensar. 46.
[15]
İbn Sa’d, Tabakat, l,233-234. Hadislele İslam, 7 / 31.
[16]
Hadislerle İslam, D.İşl. Bşk. 7 / 32.