06.12.2013

PEYGAMBER (SAV) EFENDİMİZİN HİCRETİ - 2

“….(Allah) Seni yine döndürülecek yere döndürecektir. De ki: “Hidayete gelen kim, o apaçık bir sapıklık olan kim?, Rabbim çok iyi bilendir.”[1]    

Peygamber (sav) Efendimiz, Sevr mağarasından hicret için çıkmış, Mekke ile Medine arasındaki Cuhfe mevkiine gelmiş ve Mekke-i Mükerreme’ye karşı bir iştiyakta bulunmuştu. Peygamberimizin bu hüzünlü bakışı üzerine Cibril (as) gelerek: “Allah Seni yine dönülecek yere döndürecektir…” ayetini tebliğ etmişti. Bu ayet, Peygamber (sav) e, inayet-i ilahiye ile Mekke’ye tekrar döndürüleceğini tebşir eylemiştir.[2]  
Abdullah b. Adiyy b. Hamra (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav Efendimiz şöyle buyurdu : “Vallahi sen ey Mekke, Allah’ın en hayırlı ve Allah’a en sevgili olan ülkesi (beldesi) sin. Senden zorla çıkarılmış olmasaydım asla çıkmazdım”.
Bu konuda İbni Abbas (ra) da şöyle rivayet etmiştir: “Ey Mekke! Ne güzel bir beldesin ve sen bana ne kadar sevimlisin. Şayet kavmim beni senden zorla çıkarmış olmasaydı senden başka hiçbir yerde oturmazdım (yaşamazdım)”.[3] 
Bunun üzerine, Yüce Allah (cc), Peygamber (sav) Efendimizi teselli eden şu ayeti kerimeyi indirdi. Yüce Allah İsra suresinde şöyle buyuruyor : “…Rabbin seni bir Makam-ı Mahmud’a gönderecektir. Ve şöyle de; “ Rabbim! Beni sıdk ( ve selamet) girdirişi ile girdir. Sıdk (ve selamet) çıkarışı ile çıkar. Ve tarafından bana hakkiyle yardım edici bir hüccet(-i Kahire ve Kudret-i Kamile) ver”[4]  
İbn-i Abbas (ra)’dan rivayet edilmiştir. “Peygamber (sav) Mekke’de bulunuyordu. Sonra kendisine hicret etmesi emredildi. Bunun üzerine yukarıdaki (İsra su.80) ayeti nazil oldu. Bu ayet ile hicret için Mekke’den çıkması ve Medine’ye girmesi murat ediliyordu.       “Beni Mekke’den müşriklerin eza ve işkencelerinden emin olarak çıkar ve Beni Mekke’yi fethe muzaffer olarak geri gönder”[5] Allah Teala da O’nun bu niyazını kabul etmiş, O’nu düşmanlarından korumuş, O’nun dinini şark ve garba yaymış ve Mekke’yi fethe muvaffak kılmıştır.[6]   
Peygamber (sav), Mekke’den Medine’ye hicret edenlerin en sonuncularındandır. O,yüksek kalpli ve hakiki bir lider olduğu için evvela arkadaşlarının selametini düşünmüş, onları geride bırakarak, türlü türlü eziyet ve husumetlere ma’ruz kalmalarına imkan vermemişti.[7] 
Kafile Medine’ye salimen ulaşabilmek için işlek ve bilinen yolların yerine farklı bir güzergah tercih edilmiş ve bazen sarp dağ geçitlerinden, bazen çöllerin arasından geçilmiştir. Buna rağmen zaman zaman takibe uğradılar, sorguya çekildiler ve tehlikeli anlar yaşadılar.
Suraka b. Cu’şum (ra) anlatıyor: “Peygamber (sav), Hz. Ebu Bekir ile hicret için Mekke’den ayrılınca müşrikler adamlarını etrafa saldılar. Resulullah (sav) ile Ebu Bekir’den birisini öldüren veya esir eden kimse için ayrı ayrı caize ve mükafat tayin etmişlerdi.(Zuhri, bu iş için yüzer deve mükafat vaat ettiklerini rivayet etmektedir). Ben de Muhammed ve ashabını yetişip yakalamak için atımı dört nala kaldırıp peşlerine düştüm. Sonunda onlara yetişip yakalamıştım. Tam bu sırada atım sürçtü, yere kapaklandı. Ben de atımdan düştüm”. Enes b. Malik (ra) diyor ki: “Peygamber (sav) Suraka’yı görünce: “Allah’ım, onu düşür!” diye dua etti. O da atından düştü. Suraka düşünce:
“Ya Resulellah!  Dua et kurtulayım. Sana hiç dokunmayacağım. Ne dilersen emir buyur” demiş. Resulullah (sav) Efendimiz de: “Sen geride dur, arkamızdan gelen hiç kimseyi bırakma, yolculuğumuzu gizle” dedi. Ben de Resulullah (sav)’ın hakkımda bir amanname yazmasını istedim. Peygamber (sav) Amir’e emredince, o da deri parçasına yazıp bana amanname verdi”.[8]
Peygamber (sav) Efendimizden bu talimatı alan Suraka derhal geri döndü. Arkadan gelen Kureyş takipçilerine de, “ ben buraları arayıp taradım, kimseyi bulamadım, buralarda yoklar, siz başka taraflara bakalım” diyerek onları geri çevirdi.
 Kaderin tecellisine bakınız ki, Sabahleyin Sevgili Peygamberimizi ele geçirmek ve öldürmek için atına atlayıp takibe çıkan Suraka, günün sonunda, Peygamberimizin muhafızı oluyor ve Onu düşman takipçilerinden korumaya çalışıyor.
Kafile Eslem kabilesinin topraklarına geldiği zaman bir tehlike yaşadı. Kabilenin reisi Büreyde b.Husayb bir müfreze silahlı adamı ile kafilenin önünü kesti. Ancak kısa bir görüşme ve konuşmanın ardından adamlarıyla birlikte Müslüman oldu ve mızrağına bağladığı sarığı ile Hz. Peygamber (sav)’e sancak açarak arazilerinden çıkıncaya kadar Peygamberimize refakat etti.
Kafile Kudeyd’de yiyecek bir şeyler almak üzere Ümmü Ma’bed b.Atike b. Halid’in bulunduğu çadıra uğradı. Satın alacakları bir şey bulamadılar. O sene millet kıtlık ve kuraklık çekiyordu. Burada Resulullah (sav) Efendimiz çadırın açığından bir koyuna baktı ve dedi ki:
“Ey Ümmü Mabed! nedir bu koyun?” O da dedi ki:
“Zayıflık onu sürüden geri koydu.” Sürüye katılamayacak kadar zayıf, sütten kesilmiş bir keçiyi besmele ile çağırınca: “Onu sağmama izin verir misin?” dedi. O da:
“Anam babam sana feda olsun, eğer onda süt görüyorsan onu sağ” dedi. Resulullah (sav) keçinin memesini sıvadı, Yüce Allah’ın adını zikir etti ve dua etti. Keçi de ona karşı ayaklarını açıp arayı genişletti memeleri süt doldu ve geviş getirdi. Efendimiz bir kap istedi. Onun içine süt sağdı. Onun sütü kabın içinde yükseldi. Sonra içmesi için o kadına süt verdi. O sütten kana kana içtiler. Sonra kafiledeki arkadaşlarına verdi. Onlar da kana kana süt içtiler. En sonunda kendisi içti. Sonra onlar da kaplarına süt doldurdular. Daha sonra tekrar süt sağdı ve bu süt dolu kapları kadının yanına bıraktı. Ayrılmadan önce kadın ile İslam üzere beyatlaştı ve oradan ayrıldılar. [9]
Çok geçmedi ki o kadının kocası Ebu Mabed eve geldi. Zayıf olan bir takım koyunları sevk ediyordu. Ebu Mabed evdeki sütleri görünce hayret etti ve karısını şöyle dedi:
“Ey Ümm-i Mabed, bu sütler sana nereden geldi? Halbuki evdeki koyun zayıftır, halsizdir. Evde ise süt yoktu, sütleri nereden buldun?” Kadın şöyle cevap verdi:
Bizim eve mübarek bir adam uğradı, onun hali şöyle şöyle idi.” Kocası da şöyle dedi:
   “Anlat ey Ümm-i Mabed. Uzun ve hepsi gerçek bir kelamla onu bana tarif et!”. Ebu Mabed dedi ki:”
Vallahi bu Kureyş’in arkadaşıdır ki, bize Mekke’deki durumundan anlattılar da anlattılar. And olsun, ona arkadaş olmak istiyorum ve eğer buna bir yol bulabilirsem ona mutlaka arkadaş olacağım”.
Medine’ deki Müslümanlar Hz. Muhammed (sav) in Mekke’den ayrıldığını öğrenmiş, fakat gecikince endişelenmeğe başlamışlardı. Bundan dolayı her sabah Mekke yolu üzerindeki Harre mevkiine çıkıp gün ortasına kadar bekliyorlar, güneşin harareti artınca ümitlerini keserek evlerine dönüyorlardı. 8 Rebiulevvel 20 Eylül 622 Pazartesi günü de böyle yapmış ve evlerine dönmüşlerdi. Ancak kısa bir süre sonra üç katlı bir evin damına çıkan bir Yahudi kızı, ufukta Medine’ ye doğru gelen bir kafile görünce bunların beklenen misafirler olduğunu anladı ve bağırarak durumu Müslümanlara duyurdu. Bunun üzerine Müslümanlar Resulullah (sav) Efendimiz karşılamak üzere Harre’ye koştular. Ashap, uzun bir bekleyişten sonra Peygamber (sav) e; Peygamberimiz (sav) de, uzun, yorucu ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Ashabına kavuştu.[10]
Peygamberimiz ve Onunla birlikte olan kafilenin Kuba’ya gelişini İbni İshak şöyle anlatıyor; Bana Muhammed b. Ca’fer b. Zübeyr Urve b. Zübeyr den, o da Abdurrahman b. Umeyr b. Said’ den naklen şöyle haber verdi: “ Resulullah (sav) in Mekke’den çıkışını işittiğimiz  ve Onun gelişini gözetleyip beklediğimiz zaman, sabah namazını kılınca şehrimizin dışına, Resulullah (sav) i gözetlemek için çıkıyorduk. Vallahi güneşin gölgeleri bastırmasına kadar bekliyorduk. Bir gölge bulamadığımız zaman evlerimize içeri giriyorduk. Bu mevsim olarak hararetli günlerde idi. Nihayet Resulullah (sav) geldiği gün olduğu zaman, yine eskiden beklediğimiz gibi bekledik, gölge kalmadığı için evlerimize girmiştik. Resulullah (sav) ise evlerimize girdiğimiz zaman geldi. Onu ilk gören Yahudilerden bir adam idi. Bizim Resulullah (sav) in gelmesini beklediğimizi görmüştü. O sesinin en yükseği ile bağırdı:
-“Ey Beni Kayle! [11] İşte dedeniz geldi.”
Bu sesin üzerine, Resulullah (sav) i karşılamağa çıktık. O bir hurma ağacının gölgesinde idi. Beraberinde Hz. Ebu Bekir (ra) vardı. Aynı yaşta idiler. Çoğumuz Resulullah (sav) i daha önce görmediğimiz için tanımıyorduk. İnsanlar onun etrafını sardılar. Onu Ebu Bekir’den ayırt edip tanımıyorlardı. Nihayet gölge Resulullah (sav) den zail olunca, Ebu Bekir kalktı ve ridasi ile Onu gölgelendirdi. İşte o zaman biz de Resulullah (sav) i tanıdık.[12]
Medine’de bulunan Müslümanlar Peygamber (sav) Efendimizi büyük bir coşku ve sevinçle karşıladılar. “Ayın on dördü (dolunay) üzerimize veda dağının tepesinden doğdu. Artık, Allah’a dua ve niyaz eden bulundukça bize şükretmek vacip oldu. Ey bize gönderilen Aziz Peygamber! Sen bize itaat edilmesi vacip bir emirle geldin.” İlahilerini söyleyerek şenlik ettiler. En güzel elbiselerini giyinmiş, silahlarını kuşanmış olarak “hoş geldin” deyip biatlerini tazelediler.
Peygamber (sav) Efendimiz Medine’ye yaya bir saatlik mesafede bulunan Kuba mevkiinde Evs kabilesinin bir kolu olan Amr b. Avfoğullarından Külsüm b. Hidm’in evine inerek bir süre dinlendi. Buhari’nin rivayetine göre Peygamber Efendimiz Kuba’da on dört gün kalmıştır.[13]
Hz. Ali (ra), Peygamber (sav) Efendimizin emriyle Kureyşlilerin kendisine teslim ettikleri kıymetli eşya ve emanetlerini sahiplerine iade etmek üzere Mekke’de kalmıştı. Hz. Ali (ra), bu görevi yerine getirmiş ve Peygamber (sav) in Mekke’den ayrılışından üç gün sonra Medine’ye hareket etmişti. Peygamber (sav) Efendimize henüz Kuba’da iken gelip onlara kavuştu. Yürümekten ayakları şişmiş ve kabarmıştı. Peygamber (sav) Efendimiz Hz. Ali’yi gözyaşları arasında kucakladı ve ayağının iyileşmesi için dua edip eliyle mesh etti. Yüce Allah şifasını ihsan eyledi. Hz. Ali’nin ayaklarında ne kabarmadan ne de ağrı ve sızıdan eser kalmadı.[14]
Peygamber (sav) Efendimiz Kuba ‘da kaldığı on dört günlük süre zarfında hemen bir mescid yaptırdı. İslam’da yapılan bu ilk Mescidin yapılışında bizzat kendisi de çalıştı. Bu Mescitte namaz kıldı. Tevbe suresinde ilk günden “Takva üzerine kurulan Mescidi” olarak yapıldığını bildiren ayette şöyle buyrulmaktadır:
…İlk günden takva üzerine kurulan mescit ( Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever”. (Tevbe. Su.108)
Peygamber (sav) Efendimiz birkaç gün sonra Medine’ye hareket etti. Ranuna vadisine geldiğinde Salim b. Avfoğulları’na ilk olarak Cuma namazı kıldırdı. Bu namaz, Onun Medine’de kıldırdığı ilk Cuma namazıydı. Resulullah namazdan sonra Medine’ye ulaştı. Erkekler ve kadınlar evlerin çatısında çıkmış, çocuklar ve hizmetçiler yollara dökülmüşlerdi. “Ya Resulellah! Ya Resulellah! Nidalarını coşkuyla haykırıyor, Peygamber (sav) Efendimizi karşılıyorlardı. Enes B. Malik, o günkü sevincini şöyle ifade etmekteydi: “Ben, Resulüllah’ın Medine’ye girdiği günden daha güzel ve daha parlak bir gün görmedim. [15]
Medine’ de herkes Allah’ın Sevgili Elçisini misafir etmek için can atıyor ve bu nedenle birbirleriyle tartışıyorlardı. Hz. Peygamber, kimseyi kırmamak için devesi Kasva’nın serbest bırakılmasını istedi ve o nerede çökerse oraya misafir olacağını söyledi. Sonunda Kasva, kurma serip kurutulan ve Neccaroğullarından Sehl ve Süheyl adlı iki yetim kardeşe ait olan bir yerde çöktü. Bunun üzerine Resulullah (sav), evi oraya en yakın olan Ebu Eyyüp el-Ensari’ye misafir oldu. Mescid-i Nebi inşa edilene kadar da onun evinde kaldı. [16]
Peygamber (sav) Efendimiz hicret eden Müslümanlarla ile ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Bana iman edip Müslüman olan ve hicret edene cennetin kıyılarından ve ortasından birer ev verileceğine ben kefilim. Ve yine bana inanıp Müslüman olan ve Allah yolunda cihat edene de cennetin kıyılarından, ortasından ve en üst derecesinden birer ev verileceğine ben kefilim. Kim böyle yaparsa elde etmedik bir hayır, kaçınmadık bir şer de bırakmamış olur. Nerede ölürse ölsün fark etmez”. [17]
Muhacirlere ve Ensara selam olsun.
 
                                                                                         
Kemalettin AKSOY
                                                                                            Bayburt İl Müftüsü


[1] Kasas su. 85.
[2] Ö.N.Bilmen, V,2635.
[3]Tirmizi Tercemesi.VI.392-393.
[4] İsra su.17/ 79-80.
[5] S.Tirmizi Terc. 5/247-248; Alusi ,XV, 143.
[6] Ö.N.Bilmen, IV,1903 Mecme’u-Tefasir ,Hazin,IV,160.
[7] İ.Cerrahoğlu, a.g.makale, Hakses, 177-178. Sayı.
[8] Tecrid-i Sarih Ter.X.100-106.
[9] İslam Ansiklopedisi, Hicret Mad. 17. 461. İbn Hişam, Sire.
[10] İslam Ansiklopedisi, Hicret mad. 17. 481.
[11] Beni Kayle, Ensar’dır.Kayle onların bir nenelerinin ismidir. Sire, İbn Hişam.
[12] İbni Hişam. Sire.
[13] Buhari. Menakibu’l-Ensar. 46.
[14]Müslim. 8/ 236.
[15] İbn Sa’d, Tabakat, l,233-234. Hadislele İslam, 7 / 31.
[16] Hadislerle İslam, D.İşl. Bşk. 7 / 32.
[17] Nesai, Cihad,19.