15.09.2015

HASTALIK VE MUSİBETLERE KARŞI SABREDEBİLMEK

 “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Bu dizeler cihan hükümdarı olan Kanuni Sultan Süleyman’a aittir. En ihtişamlı döneminde bunu söylemiştir. Yüce Allah’ın biz insanlara bahşettiği nimetlerin başında sağlık gelir. Sağlığımızın kıymetini tam olarak bilemiyoruz. Her nimette olduğu gibi sağlığın kıymetini hastalık gelince anlıyoruz. İş işten geçmeden nimetlerin kıymetini bilmeli ve bunları verene şükretmeliyiz. Çaresiz kalınca yalvarmak, dua etmek zaten herkesin yaptığı iştir. Önemli olan sağlığımız yerinde iken hamd etmek şükretmek ve nimetlerin kıymetini bilmek. Fazla yorum yapmadan bu konudaki ayet-i kerimelere ve Hadisi şeriflere bir göz atalım. Her şeyi “ Veren de Allah, alan da Allah.”  Bizler sadece emanetçiyiz ve bu nimetler de geçicidir, fanidir. Ebedi ve saadet yurdunu kazanmanın yollarını aramalıyız.

Musibet kelimesi, daha çok, insana isabet eden hastalık, bela, sıkıntı gibi elem ve keder verici hâdiseler için kullanılır. Ve bunlarla insanoğlu, sabır imtihanına tabi tutulur.

              Hastalıklar, musibetler, özellikle umumî afetler, bunları sabır ve rıza ile karşılayan bir kulun günahlarına kefaret oluyorlar, manevî makamını yükseltiyorlar; kalbini safileştiriyor, ruhunu olgunlaştırıyorlar. Kişinin başına bir acı bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını korumalı, isyan etmemeli, Allah’a hamd ederek, bütün bu sıkıntı ve musibetlerin ahrette bize mükâfat ve nimet olarak verileceğini, cennette bir köşk kazandıracağını düşünerek sabretmelidir.

Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer ve eğer başına bir musibet gelirse, “İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız” derler ve böbürlenerek dönüp giderler.

            “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim Mevla’mızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” Tevbe su.9/ 50-51.

“Allahın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini

Doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.”  Teğabun su.64./11.

            “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu affeder.”  Şura su.30.

                “Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz”. Enbiya su.21/35.

                “İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde “Rabbim bana ikram etti “der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında “Rabbim beni önemsemedi” der. Fecr su.89/ 15-16.

                “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir..” Nisa su.4/79.

            “Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince hemen, biz yalnızca iyilik yapmak ve arayı bulmak istedik diye yemin ederek sana nasıl gelirler!” Nisa su.4/ 62.

                “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a göre kolaydır. Allah bunu elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” Hadid su.57/22-23.

                “Bedir’de düşmanınızın başına iki katını getirdiğimiz bir musibet, Uhut’ta kendi başınıza geldiği için mi ? “Bu nasıl oluyor”? Dediniz. De ki “o kendi kusurunuzdandır” Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.” Al-i İmran su.3/ 165.

                Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır; “Her kim bir musibete uğradığında  istinca da bulunur ve “İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un” demek suretiyle Rabbine yönelir ve sığınırsa Allah, o musibetten  kaynaklanan yarayı sarıp sarmalar.. o kişiye güzel bir akıbet hazırlar ve o musibeti izale buyurup onun yerine çok uygun ve kulunun da hoşnut olacağı şartlar yaratır.” Taberani, Mu’cemu’l-Kebir. 12/ 255.

            “Bir Müslümana her hangi bir musibet, bir sıkıntı, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken dahi batsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” Buhari, Marda,1; Müslim, Birr, 52. Tirmizi, Cenaiz, 1.

            “Allah’ın müminler için ön gördüğü hükmü/kararı beni oldukça sevindirmektedir. Şöyle ki;   kendisine bir hayır /bir iyilik dokunsa Rabbine hamd eder ve şükreder. Başına bir musibet gelse hamd eder, sabreder. Her durum da hatta hanımının ağzına koyacağı bir lokmadan ötürü dahi mümin için bir ücret, bir mükâfat vardır.” Ahmet b. Hanbel, 1/173.

                Ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahrette azap görmeyecektir. Onun azabı cezası, dünyada başına gelen fitneler/ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler gibi felaketler şeklinde verilir.” Ebu Davut, Fiten,7.  

Bizler bu dünyada imtihandayız. Başımıza gelen felaketler, hastalıklar, sıkıntılar olur. Bütün bunlar günahlarımıza kefaret oluyor. Bu ümmet diğer ümmetlere göre daha fazla ilahi lütfe mazhar olmasıdır. Diğer ümmetlere göre daha az azap göreceği anlamına gelir.

Mümin kişi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırdır. Bu özellik yalnız mümine özgüdür,(aittir) Bir olaya sevinir ve şükreder. Bu iş onun için hayırdır. Başına üzücü bir işle karşılaşır (bela gelirse )sabreder, isyan etmez bu da onun için hayırdır.”  Müslim, Zühd,13. Ahmet b. Hanbel,V,24.

Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür”  Buhari, Cenaiz, 32.

“Ebu Umame (ra) dan rivayet edildiğine göre : Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah sübhaneke ve Tela buyuruyor ki: “Ey Âdem oğlu! Musibetin ilk darbesi sırasında sabredip, sevabını benden istersen, ben senin için doğrudan doğruya Cennete girmekten başka hiçbir sevaba razı olmayacağım.” İbni Mace, Kitabu’- Cenaiz, 1597.

         “Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük ecir ve fayda vardır.” Ahmet b. Hanbel,Müsned. 1/307.

         “İki nimet vardır ki; insanların çoğu onların değerini bilmezler: sıhhat ve boş vakit .”                                         Buhari, Rikak,1; Tirmizi, Zühd,

                Hz. Enes (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav)Efendimiz buyurdular ki: “Mükâfatın büyüklüğü bela ve musibetin büyüklüğü ile orantılıdır. Allah bir cemaati sevdi mi? Onları musibete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz.” Tirmizi, Zühd, 57.

            “Allah bir kuluna hayır murad etti mi onun cezasını tacil edip dünyada verir. Bir kulu hakkında da kötülük murad etti mi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir.”  Tirmizi, Zühd, 57.

                Mus’ab b. Sa’d (ra) babasından naklediyor: der ki: “Ey Allah’ın Resulü! Dedim. İnsanlardan kimler en büyük ve en çok belaya uğrar?” Peygamber (sav) Efendimiz şu cevabı verdiler:

            “Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nispetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa, onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da dine olan bağlılığı nispetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Ta ki kul, hatasız ve günahsız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.” Tirmizi, Zühd, 57.

            “Bir kul, Salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olursa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu Salih amelin sevabını aynen yazar.”   Buhari, cihad, 134. Ebu Davut, Cenaiz,2.

                Hz. Enes  (ra) anlatıyor; Resulullah (sav) buyurdular ki:  “Allah Teâlâ hazretleri ferman etti: “İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiçbir kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarında temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım” K.Sitte Muhtasarı,13/290.

            Ata ibn Ebi Rabah (ra) anlatıyor: “İbn Abbas (ra) bana: “Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?” dedi. Ben de “evet göster!” dedim.

            “İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o Resulullah (sav) e gelip: “Ben sara hastasıyım, sara nöbeti gelince üstümü başımı açıyorum. Allah’a benim için dua ediver de hastalıktan kurtulayım” dedi.

Peygamber (sav) “Dilersen sabret, sana cennet verilsin. Dilersen sana şifa vermesi için Allah’a dua edeyim” dedi. Kadın: “Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver” dedi. Resulullah (sav) de ona öyle dua etti.” Buhari, Merda, 6; Müslim, Birr, 54.

            “Resulullah (sav) Efendimiz buyurdular ki: “Kul hastalandığı zaman Allah Teâlâ hazretleri ona iki melek gönderir ve onlara: “Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!” der.

 “ Kulumun ruhunu kabzedersem onu cennete koymam kulumun benim üzerimde hakkı olmuştur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur.”  Muvatta,Ayn,5.

Başka bir hadiste ise Allah en çok sevdiği kullarına, en ağır ve şiddetli musibetleri verdiği bildirilmektedir:
             “İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel 1,172, 174)

            " Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir bela verir de bu belaya sabrı sebebiyle o makama eriştirilir."
(Ahmed b. Hanbel V-272)
                “Habbab ibn Eret (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) Kâbe’nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip müşriklerin yaptıklarından şikâyette bulunduk.

Bize yardım etmiyor musun? Bİze dua etmiyor musun? “ dedik. Şu cevabı verdiler.

Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor. Sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah’a kasem olsun ki Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindi mi San’a dan kalkıp Hadramevt’e kadar gidecek. Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak. Ancak siz acele ediyorsunuz.” Buhari, Menakib’ul-Ensar 29, Menakip,29, İkrah,1; Ebu Davut, Cihat, 107, Nesai, Zinet,98.

Üsame ibn Zeyd (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) ın kızı Zeynep babasına birisini göndererek        “ Oğlum ölmek üzere, son nefesini verirken yanında hazır ol” diye rica etti. Resulullah (sav), adamı geri çevirirken:

Selamımı söyle ve şunu hatırlat: Alan da Allah’tır, veren de Allah’tır. Her şeyin O’nun yanında muayyen bir eceli vardır. Sabretsin ve Allah’ın sabredenlere vereceği mükâfatı düşünsün!”. Buhari, Cenaiz,33, Merda 9, Kader,4,Tevhid 2, 25; Müslim Cenaiz,11; Ebu Davut, Cenaiz, 28; Nesai, Cenaiz 22.

“ Kıyamet günü kul hesap vermek üzere huzur-u ilahiye getirilir. Yüce Allah:

Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Hayvanları ve ekini senin emrine vermedim mi? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu karşılaşmanı hiç düşündün mü? Diye soracak. Kul” da:

“Hayır” diyecek. Yüce Allah:

Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin dünyada beni unuttuğun / hatırlamadığın gibi” buyuracak.  Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame,6.

                Biz, Allah-u Teâlâ’nın kulları ve köleleriyiz. Kulun kendisi de elindekiler de Mevla’sına aittir. Allah da bizim Mevlamız’dır. Dilerse verdiklerini bizim elimizde bırakır, dilerse alır. Biz, onun kendi mülkünü almasıyla feryat etmeyiz, biz ancak sabrederiz ve onun hükmüne razı oluruz…

                 Bu sabırlı kullar daha sonra da “ İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un” diyerek, öldükten sonra dirilerek Mevla Teâlâ’ya kavuşacaklarını ikrar ederler. İşte istircânın manası budur.

                 Ancak bu, yalnız lisanla değil, kalple de olmalı ve kişi Allah’ın hükmüne ve tasarrufuna gönülden de razı olarak şöyle düşünmelidir: “Ben şu ana kadar nihayetsiz ilahi nimetlere mazhar bulunuyorum. Elhamdülillah Müslüman’ım, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetiyim. Şimdi geçici bir musibete tutuldum, ama bu musibet elbette Allah’ın izniyle gelmiştir ve onun hikmetinin gereğidir. Cenab-ı Hakk’ın bana verdiği nimetler, şimdi elimden aldığı nimetlerden kat kat fazladır. Veren de odur, alan da. Ben de nihayet onun manevi huzuruna varacağım ve ebedî saadete nail olacağım, artık bu geçici belanın ne ehemmiyeti vardır…”

Malını ve servetini hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedeni-i hastalık kaplayan, buna rağmen sabah akşam hamd ederek Rabbinin hükmüne hoşnutluğunu dile getiren, her şeyin Allah'ın elinde olduğunu bilerek halini kimseye şikâyet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O'na seslenen Hz. Eyyûb (a.s.) gibi davranır: "Rabbim, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin."   Enbiyâ Su, 21/83. Allah da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldı­rır ve onu över: "Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Ger­çekten Allah'a yönelirdi."    Sâd Su. 38/44.

                 Ancak musibet anında böyle düşünmek de kolay bir iş değildir. Sabır ve metanet lazımdır.

                  Allah (cc) sağlık ve sıhhatimizi daim eylesin. Her türlü kaza bela ve musibetlerden cümlemizi muhafaza eylesin. Sağlığın ve boş zamanın (ömrün) kıymetini bilenlerden eylesin. Nimetlere şükredenlerden kullarından eylesin. Huzurunuz ve sağlığınız daim olsun. Allah’ın selamı üzerinize olsun.

  TEŞEKKÜR: 05.07.2015 Pazar günü iftardan sonra Akşar Beldesine Vaaz için giderken hastane kavşağında bir kaza geçirdim. Kaza sonrası altı gün hastanede yattım. Bütün tetkiklerden sonra kanamam olmadığından taburcu edildim. Bayramdan on gün sonra kontrole gittiğimde beynimde kanama olduğu görüldü ve acilen ameliyata alındım. Ameliyattan sonra tekrar beynimde ödem oluştu. Tam on sekiz gün hastanede yattım ve taburcu oldum. Bu dönem içerisinde beni telefonla arayıp geçmiş olsun dileklerini ileten, hastanede ziyaretime gelen, sosyal medyada haberlerimi okuyucularına ileten ve her taraftan sağlığıma kavuşmam için dua eden dostlarıma sonsuz şükranlarımı ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Yüce Mevla’m hepinizden razı olsun. Kaza bela göstermesin.

Kemalettin AKSOY

Bayburt İl Müftüsü