“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi”
Bu dizeler cihan
hükümdarı olan Kanuni Sultan Süleyman’a aittir. En ihtişamlı döneminde bunu
söylemiştir. Yüce Allah’ın biz insanlara bahşettiği nimetlerin başında sağlık
gelir. Sağlığımızın kıymetini tam olarak bilemiyoruz. Her nimette olduğu gibi
sağlığın kıymetini hastalık gelince anlıyoruz. İş işten geçmeden nimetlerin
kıymetini bilmeli ve bunları verene şükretmeliyiz. Çaresiz kalınca yalvarmak,
dua etmek zaten herkesin yaptığı iştir. Önemli olan sağlığımız yerinde iken hamd
etmek şükretmek ve nimetlerin kıymetini bilmek. Fazla yorum yapmadan bu konudaki
ayet-i kerimelere ve Hadisi şeriflere bir göz atalım. Her şeyi “ Veren de
Allah, alan da Allah.” Bizler sadece emanetçiyiz ve bu nimetler de
geçicidir, fanidir. Ebedi ve saadet yurdunu kazanmanın yollarını
aramalıyız.
Musibet kelimesi, daha
çok, insana isabet eden hastalık, bela, sıkıntı gibi elem ve keder verici
hâdiseler için kullanılır. Ve bunlarla insanoğlu, sabır imtihanına tabi
tutulur.
Hastalıklar, musibetler, özellikle umumî afetler,
bunları sabır ve rıza ile karşılayan bir kulun günahlarına kefaret oluyorlar,
manevî makamını yükseltiyorlar; kalbini safileştiriyor, ruhunu
olgunlaştırıyorlar. Kişinin başına bir acı bir sıkıntı geldiğinde
soğukkanlılığını korumalı, isyan etmemeli, Allah’a hamd ederek, bütün bu sıkıntı
ve musibetlerin ahrette bize mükâfat ve nimet olarak verileceğini, cennette bir
köşk kazandıracağını düşünerek sabretmelidir.
“Eğer sana bir
iyilik erişirse, bu onları üzer ve eğer başına bir musibet gelirse, “İyi ki biz
daha önce tedbirimizi almışız” derler ve böbürlenerek dönüp
giderler.
“De ki:
Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim Mevla’mızdır.
Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” Tevbe su.9/
50-51.
“Allahın izni
olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini
Doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.”
Teğabun su.64./11.
“Başınıza gelen herhangi bir musibet,
kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu
affeder.” Şura su.30.
“Her canlı ölümü tadacaktır. Bir
deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz”. Enbiya
su.21/35.
“İnsan var ya, Rabbi kendisini
imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde “Rabbim bana ikram
etti “der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında “Rabbim beni önemsemedi” der.
Fecr su.89/ 15-16.
“Sana gelen iyilik Allah’tandır.
Başına gelen kötülük ise nefsindendir..” Nisa
su.4/79.
“Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına
bir felaket gelince hemen, biz yalnızca iyilik yapmak ve arayı bulmak istedik
diye yemin ederek sana nasıl gelirler!” Nisa su.4/
62.
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin
başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir
kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a göre kolaydır. Allah bunu
elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle
şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen
kimseleri sevmez.” Hadid su.57/22-23.
“Bedir’de düşmanınızın başına iki
katını getirdiğimiz bir musibet, Uhut’ta kendi başınıza geldiği için mi ? “Bu
nasıl oluyor”? Dediniz. De ki “o kendi kusurunuzdandır” Şüphesiz Allah her şeye
gücü yetendir.” Al-i İmran su.3/ 165.
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır; “Her
kim bir musibete uğradığında istinca da bulunur ve “İnna lillahi ve inna
ileyhi raci’un” demek suretiyle Rabbine yönelir ve sığınırsa Allah, o
musibetten kaynaklanan yarayı sarıp sarmalar.. o kişiye güzel bir akıbet
hazırlar ve o musibeti izale buyurup onun yerine çok uygun ve kulunun da hoşnut
olacağı şartlar yaratır.” Taberani, Mu’cemu’l-Kebir. 12/
255.
“Bir
Müslümana her hangi bir musibet, bir sıkıntı, bir gam dokunursa, hatta kendisine
bir diken dahi batsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.”
Buhari, Marda,1; Müslim, Birr, 52. Tirmizi, Cenaiz,
1.
“Allah’ın
müminler için ön gördüğü hükmü/kararı beni oldukça sevindirmektedir. Şöyle ki;
kendisine bir hayır /bir iyilik dokunsa Rabbine hamd eder ve şükreder. Başına
bir musibet gelse hamd eder, sabreder. Her durum da hatta hanımının
ağzına koyacağı bir lokmadan ötürü
dahi mümin için bir ücret, bir mükâfat vardır.” Ahmet b. Hanbel,
1/173.
“Ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahrette
azap görmeyecektir. Onun azabı cezası, dünyada başına gelen fitneler/ağır
imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler gibi felaketler şeklinde
verilir.” Ebu Davut, Fiten,7.
Bizler bu dünyada imtihandayız. Başımıza gelen
felaketler, hastalıklar, sıkıntılar olur. Bütün bunlar günahlarımıza kefaret
oluyor. Bu ümmet diğer ümmetlere göre daha fazla ilahi lütfe mazhar olmasıdır.
Diğer ümmetlere göre daha az azap göreceği anlamına
gelir.
“Mümin kişi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi
onun için hayırdır. Bu özellik yalnız mümine özgüdür,(aittir) Bir olaya sevinir
ve şükreder. Bu iş onun için hayırdır. Başına üzücü bir işle karşılaşır (bela
gelirse )sabreder, isyan etmez bu da onun için hayırdır.”
Müslim, Zühd,13. Ahmet b. Hanbel,V,24.
“Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk
anda gösterilen tahammüldür” Buhari,
Cenaiz, 32.
“Ebu Umame (ra) dan rivayet edildiğine göre :
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah sübhaneke ve Tela buyuruyor ki: “Ey Âdem
oğlu! Musibetin ilk darbesi sırasında sabredip, sevabını
benden istersen, ben senin
için doğrudan doğruya Cennete girmekten başka hiçbir sevaba razı olmayacağım.”
İbni Mace, Kitabu’- Cenaiz, 1597.
“Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük ecir ve fayda vardır.” Ahmet b.
Hanbel,Müsned. 1/307.
“İki nimet vardır ki;
insanların çoğu onların değerini bilmezler: sıhhat ve boş vakit
.” Buhari, Rikak,1; Tirmizi,
Zühd,
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
“Resulullah (sav)Efendimiz buyurdular ki: “Mükâfatın büyüklüğü bela ve
musibetin büyüklüğü ile orantılıdır. Allah bir cemaati sevdi mi? Onları musibete
müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de razı
olmazsa Allah da ondan razı olmaz.” Tirmizi, Zühd, 57.
“Allah bir kuluna hayır murad etti
mi onun cezasını tacil edip dünyada verir. Bir kulu hakkında da kötülük murad
etti mi onun günahlarını tutar, kıyamet günü cezasını verir.”
Tirmizi,
Zühd, 57.
Mus’ab b. Sa’d (ra) babasından
naklediyor: der ki: “Ey Allah’ın Resulü! Dedim. İnsanlardan kimler en büyük
ve en çok belaya uğrar?” Peygamber (sav) Efendimiz şu cevabı
verdiler:
“Peygamberler,
sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nispetinde
belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa, onun belası da
şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da dine olan bağlılığı
nispetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Ta ki kul, hatasız ve
günahsız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.” Tirmizi, Zühd,
57.
“Bir kul, Salih amel işlerken araya
bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olursa, Allah ona sıhhati yerinde
ve mukim iken yapmakta olduğu Salih amelin sevabını aynen yazar.”
Buhari,
cihad, 134. Ebu Davut, Cenaiz,2.
Hz. Enes (ra) anlatıyor;
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah Teâlâ hazretleri ferman etti:
“İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiçbir kimseyi,
bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarında
temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım” K.Sitte
Muhtasarı,13/290.
Ata ibn Ebi Rabah (ra) anlatıyor: “İbn
Abbas (ra) bana: “Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?” dedi.
Ben de “evet göster!” dedim.
“İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o
Resulullah (sav) e gelip: “Ben sara hastasıyım, sara nöbeti gelince üstümü
başımı açıyorum. Allah’a benim için dua ediver de hastalıktan kurtulayım”
dedi.
Peygamber (sav) “Dilersen sabret, sana cennet
verilsin. Dilersen sana şifa vermesi için Allah’a dua edeyim” dedi. Kadın:
“Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver” dedi.
Resulullah (sav) de ona öyle dua etti.” Buhari, Merda, 6; Müslim, Birr,
54.
“Resulullah (sav) Efendimiz buyurdular
ki: “Kul hastalandığı zaman Allah Teâlâ hazretleri ona iki melek gönderir ve
onlara: “Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!”
der.
“ Kulumun ruhunu
kabzedersem onu cennete koymam kulumun benim üzerimde hakkı olmuştur. Şayet şifa
verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla
değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur.” Muvatta,Ayn,5.
Başka bir hadiste ise
Allah en çok sevdiği kullarına, en ağır ve şiddetli musibetleri verdiği
bildirilmektedir:
“İnsanların en çok musibete uğrayanları
evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir.
Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa,
belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle
karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah
kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel 1,172, 174)
" Bir
kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse,
Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir bela verir de bu belaya
sabrı sebebiyle o makama eriştirilir." (Ahmed b. Hanbel V-272)
“Habbab ibn Eret (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav)
Kâbe’nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip müşriklerin
yaptıklarından şikâyette bulunduk.
“Bize yardım etmiyor musun? Bİze dua etmiyor
musun? “ dedik. Şu cevabı verdiler.
“Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi
yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor. Sonra getirilen bir testere
ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı demir taraklarla
taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden
çeviremiyordu. Allah’a kasem olsun ki Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki,
bir yolcu devesine bindi mi San’a dan kalkıp Hadramevt’e kadar gidecek.
Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak. Ancak siz acele
ediyorsunuz.” Buhari,
Menakib’ul-Ensar 29, Menakip,29, İkrah,1; Ebu Davut, Cihat, 107, Nesai,
Zinet,98.
Üsame ibn Zeyd (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) ın
kızı Zeynep babasına birisini göndererek “ Oğlum ölmek üzere, son
nefesini verirken yanında hazır ol” diye rica etti. Resulullah (sav), adamı
geri çevirirken:
“Selamımı söyle ve şunu hatırlat: Alan da Allah’tır,
veren de Allah’tır. Her şeyin O’nun yanında muayyen bir eceli vardır. Sabretsin
ve Allah’ın sabredenlere vereceği mükâfatı düşünsün!”. Buhari, Cenaiz,33, Merda 9, Kader,4,Tevhid 2, 25;
Müslim Cenaiz,11; Ebu Davut, Cenaiz, 28; Nesai, Cenaiz 22.
“ Kıyamet günü kul hesap vermek üzere huzur-u
ilahiye getirilir. Yüce Allah:
“Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi?
Hayvanları ve ekini senin emrine vermedim mi? Seni bunlara baş olmak, onlardan
istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu
karşılaşmanı hiç düşündün mü? Diye soracak. Kul”
da:
“Hayır” diyecek. Yüce
Allah:
“Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı
senin dünyada beni unuttuğun / hatırlamadığın gibi” buyuracak.
Tirmizi,
Sıfatu’l-Kıyame,6.
Biz,
Allah-u Teâlâ’nın kulları ve köleleriyiz. Kulun kendisi de elindekiler de
Mevla’sına aittir. Allah da bizim Mevlamız’dır. Dilerse verdiklerini bizim
elimizde bırakır, dilerse alır. Biz, onun kendi mülkünü almasıyla feryat
etmeyiz, biz ancak sabrederiz ve onun hükmüne razı
oluruz…
Bu
sabırlı kullar daha sonra da “ İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un”
diyerek, öldükten sonra dirilerek Mevla Teâlâ’ya kavuşacaklarını ikrar
ederler. İşte istircânın manası budur.
Ancak bu, yalnız lisanla değil, kalple de olmalı ve kişi Allah’ın hükmüne ve
tasarrufuna gönülden de razı olarak şöyle düşünmelidir: “Ben şu ana kadar
nihayetsiz ilahi nimetlere mazhar bulunuyorum. Elhamdülillah Müslüman’ım, Hz.
Muhammed (s.a.v.)’in ümmetiyim. Şimdi geçici bir musibete tutuldum, ama bu
musibet elbette Allah’ın izniyle gelmiştir ve onun hikmetinin gereğidir. Cenab-ı
Hakk’ın bana verdiği nimetler, şimdi elimden aldığı nimetlerden kat kat
fazladır. Veren de odur, alan da. Ben de nihayet onun manevi huzuruna varacağım
ve ebedî saadete nail olacağım, artık bu geçici belanın ne ehemmiyeti
vardır…”
Malını ve
servetini hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedeni-i
hastalık kaplayan, buna rağmen sabah akşam hamd ederek Rabbinin hükmüne
hoşnutluğunu dile getiren, her şeyin Allah'ın elinde olduğunu bilerek halini
kimseye şikâyet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O'na seslenen Hz. Eyyûb
(a.s.) gibi davranır: "Rabbim, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en
merhametlisisin." Enbiyâ Su, 21/83. Allah da, vazifesini bitirmiş hastalığını
kaldırır ve onu över: "Biz onu sabredici bulduk. Ne iyi kuldu o! Gerçekten
Allah'a yönelirdi." Sâd Su.
38/44.
Ancak musibet anında böyle düşünmek de kolay bir iş değildir.
Sabır ve metanet lazımdır.
Allah
(cc) sağlık ve sıhhatimizi daim eylesin. Her türlü kaza bela ve musibetlerden
cümlemizi muhafaza eylesin. Sağlığın ve boş zamanın (ömrün) kıymetini
bilenlerden eylesin. Nimetlere şükredenlerden kullarından eylesin. Huzurunuz ve
sağlığınız daim olsun. Allah’ın selamı üzerinize
olsun.
TEŞEKKÜR:
05.07.2015 Pazar günü iftardan sonra Akşar Beldesine Vaaz için giderken hastane
kavşağında bir kaza geçirdim. Kaza sonrası altı gün hastanede yattım. Bütün
tetkiklerden sonra kanamam olmadığından taburcu edildim. Bayramdan on gün sonra
kontrole gittiğimde beynimde kanama olduğu görüldü ve acilen ameliyata alındım.
Ameliyattan sonra tekrar beynimde ödem oluştu. Tam on sekiz gün hastanede yattım
ve taburcu oldum. Bu dönem içerisinde beni telefonla arayıp geçmiş olsun
dileklerini ileten, hastanede ziyaretime gelen, sosyal medyada haberlerimi
okuyucularına ileten ve her taraftan sağlığıma kavuşmam için dua eden dostlarıma
sonsuz şükranlarımı ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Yüce Mevla’m hepinizden razı
olsun. Kaza bela göstermesin.
Kemalettin AKSOY
Bayburt İl Müftüsü