Fetih suresinde Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: “ Köre vebal yoktur. Topala vebal yoktur. Hastaya vebal
yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) [1]
Bizlere böyle güzel
imkânlar ve kolaylıklar sağlayan dinimizin kadrini kıymetini maalesef
bilmiyoruz. Bilmeden, bilgi sahibi olmadan birçoğumuz bu konularda ileri geri
konuşuyoruz.
“İşte dosdoğru din
budur. Fakat insanlardan çoğu bunu bilmezler” [2].
İslam, Yüce Allah’ın
seçip kabul edip bizim için beğendiği bir dindir. Dinimizin fazlası var, eksiği
yoktur. Dininizi kemale erdirdim buyuruyor Yüce Allah:
“…Bugün size dininizi
ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı
beğendim.” [3]
Yüce Allah’ın bizim için
seçip beğendiği dinde, zorluk, güçlük, eksiklik ve kusur olur
mu?
“Allah kimseye
gücünün yetmeyeceğini teklif etmez” İlahi emirlerin ve yasakların hepsi insanın gücüne,
takatine göre eşit orandadır, gücümüzün üstünde değildir. Çünkü Allah (cc) zor
olan şeyleri bizden istemez. Bizim için kolay olanı murat eder, bizlere güçlük
murat etmez. [4]
İbadetlerimizi yaparken
de aşırılıktan sakınmamız gerekir. Allah’a kulluk konusunda ifrat ve tefritten
uzak durmamız gerekmektedir. İbadetlerimizi kolaylaştırarak yapmak ve insanlara
da böylece kolay olarak yapılmasını sağlamak gerekir. Peygamber (sav) Efendimiz,
imamlık yapan din görevlilerine şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Sizden biriniz
insanlara imam olup namaz kıldırdığı zaman, namazı (ve namazda okumayı) kısa
tutsun. Çünkü Cemaatin içerisinde çocuğu olan da vardır, büyüğü olan da vardır.
İçerlerinde hastası, zayıf ve yaşlı kimseler olabilir. İş sahipleri de bulunur.
Ama kendi başına yalnız kılmak istediği zaman dilediği kadar namazını
uzatsın.” [5]
Enes (ra)’dan rivayet
edildiğine göre, Enes şöyle demiştir. “Peygamber (sav) mescide girdi ve orada
iki direk arasında çekilmiş bir ip gördü.
– Bu ip de neyin
nesidir? Diye sordu. Orada bulunan
sahabeler,
-“Bu ip,
Zeynep’indir. Namaz kılarken yorulduğu zaman ona tutunuyor,” dediler. Bunun üzerine
Peygamber(sav):
- “O ipi çözünüz.
Sizin herhangi biriniz zinde kaldığı sürece namaz kılsın, yorgunluk basınca
yatsın ve uyusun,” buyurdu. [6]
Her kim olursa olsun,
hanımı da olsa gücünün üstünde ibadet yapmasını
yasaklamıştır.
Hz. Ayşe (ra)
validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz namaz
kılarken uykusu ağır basarsa, uykusu geçinceye kadar yatsın uyusun. Zira biriniz
uyuklayarak namaz kılarsa, olabilir ki istiğfar edeyim derken bilmeden kendisine
söver.” [7]
Ebu Abdullah Cabir b.
Semüre’den (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir:
“Namazları, Peygamber
(sav) ile birlikte kılardım. Onun namazı da hutbesi de mutedildi.”[8]
Konunun daha iyi
anlaşılması için, Peygamber (sav) Efendimizin zamanında Medine’de iki güzide
sahabe arasında geçen, Buhari ve Tirmizi’ nin rivayet ettiği şu hadisi Şerif ile
devam edelim.
Peygamber (sav)
Efendimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra Ensar ile Muhacirler arasında
kardeşlik ilan etmiş ve Muhacirlerden Selman el Farisi ile Ensar’dan Ebu
Derda’yı kardeş yapmıştı. Ebu Derda, Müslüman olduktan sonra kendisini ibadetten
alıkoyduğu için ticareti dahi bırakıp kendini ibadete vermişti. Bir gün Selman,
kardeşi Ebu Derda’yı ziyarete gitti ve hanımını bakımsız, pejmürde elbiseler
içerisinde görünce çok şaşırarak, “ Bu ne haldır?” diyerek durumunu
sordu. Ümmü’d-Derda, kocasının kendisi ile ilgilenmediğini ve ihmal ettiğini ima
ederek, “ Kardeşin Ebu Derda’nın dünyaya (ve bir eşe) ihtiyacı kalmadı
ki!” karşılığını verdi. Biraz sonra Ebu Derda gelerek Selman’a yemek ikram
etti. Selman onun da kendisi ile birlikte yemesini isteyince Ebu Derda, “Ben
oruçluyum.” Dedi. Ancak, Selman, “Sen yiyene kadar ben de
yemeyeceğim!” deyince Ebu Derda, nafile tuttuğu orucunu bozarak onunla
birlikte yemek yemeğe başladı.
Selman, o gece Ebu
Derda’nın misafiri oldu. Ebu Derda gecenin yarısında erkenden namaz kılmak için
kalkmıştı. Bu durumu fark eden Selman, yatıp uyumasını istedi. Bir süre sonra
tekrar namaza kalkan Ebu Derda’yı Selman yine yatıp uyuması konusunda ikaz ve
ikna etti. Gecenin sonuna doğru Selman, Ebu Derda’yı, “Hadi, şimdi kalk.”
Diyerek uyandırdı ve ikisi birlikte namaz kıldılar. Namaz sonrasında Selman,
Ebu Derda’yı karşısına alarak ona kardeşlik hakkından doğan şu samimi uyarıda
bulundu:
“ Rabbinin senin
üzerinde hakkı var. Nefsinin senin üzerinde hakkı var. Ailenin senin üzerinde
hakkı var. (Çocuklarının senin üzerinde hakkı var. Gözlerinin senin üzerine
hakkı var. Ziyaretçilerinin senin üzerinde hakkı var.) Şu halde her hak sahibine
hakkını ver!”
Bu olaydan sonra Ebu
Derda Peygamber (sav) Efendimize gelerek, Selman ile arasında geçen bu hadiseyi
anlattı. Durumu dinleyen Peygamber (sav) Efendimiz, “ Selman doğru
söylemiş.” Buyurarak Selman’ın kardeşine olan bu uyarılarını ve
tavsiyelerini takdir etti. [9]
Sözde, fiillerde ve
dolaysıyla ibadetlerde aşırı gitmek ve dünya işlerini ihmal etmek
yoktur.
“Peygamber (sav)
Efendimiz; “Söz ve fiillerde aşırı gidenler helak oldular.” Buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı.[10] “Aşırıya gitmeyin, orta yolu tutun ki
maksada erişesiniz.” [11]
Bu konuda Yüce Allah
(cc) Kur’an-i Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın koyduğu
sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” [12]
Bu ayetin iniş sebebi
olarak anlatılan olaylardan birisi de şudur. “Hz. Peygamber (sav) Efendimizin
eşlerine gelerek onun ibadetleri hakkında bilgi almak isteyen üç genç sahabe,
kendilerine anlatılanı azımsayarak, “Biz kim, Hz. Peygamber kim! Allah onun
geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.” Demişlerdi. Sonra kendi
aralarında sözleşerek, birisi gece boyu devamlı namaz kılamaya, diğeri
gündüzleri sürekli oruç tutmaya, üçüncüsü de kadınlardan uzak kalarak
evlenmemeye karar vermişlerdi. O sırada yanlarına gelen ve konuştuklarını duyan
Peygamber (sav) Efendimiz o üç gence;
“ Şöyle şöyle diyen
sizler misiniz? Şunu iyi bilin ki, vallahi, aranızda Allah’tan en çok korkanınız
ve O’na karşı en çok takva sahibi olanınız benim. Bununla birlikte ben bazen
oruç tutar, bazen tutmam. Hem namaz kılar hem de uyurum. Kadınlarla da
evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir!” buyurmuştur. [13]
Hz.
Peygamber (sav) Efendimiz, dini yaşantıda aşırılığı, dünyadan el etek çekip
toplumdan uzaklaşarak kendini sürekli ibadete vermeyi uygun görmemiş ve böyle
bir eğilimde olan bazı sahabelerini ikaz etmiştir. Mesela, sahabeden Abdullah b.
Amr b. As in gündüzleri sürekli oruç tutup, geceleri de ibadetle geçirdiği
bilgisi kendisine ulaşınca, böyle yapmaması konusunda kendisini uyarmıştır.
Abdullah b. Amr b. As Peygamber (sav) ile arasında geçen bu konuşmayı şöyle
anlatmıştır:
“Bir gün Allah
Resulü, bana, “Ey Abdullah! Gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibadetle
meşgul olduğun kulağıma geldi, gerçekten öyle mi yapıyorsun?” diye sordu.
Ben, “Evet, ey Allah’ın Resulü!” diye cevapladım. Efendimiz
(sav): “ Böyle yapma!Oruç tut, tutmadığın zamanlar da olsun; gece namaz kıl,
uyku da uyu! Çünkü vücudunun hakkı var, hanımının sende hakkı var, misafirinin
sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü her iyilik için on
kat sevap vardır. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmek anlamına gelir.”
Buyurdu. Ancak ben ısrar ettim. Ve;
“Ey Allah’ın Resulü!
Benim gücüm ve kuvvetim yerindedir, daha fazlasını yapabilirim.”
Dedim. Bu defa Efendimiz (sav); “ Öyleyse Allah’ın Peygamberi Davut (as) ın
orucundan tut. Daha fazlasını yapma!” dedi. “Ben Davut (sa) ın orucu
nasıldı?” Diye sordum. Peygamber (sav) Efendimiz: “Bir gün oruç tutup bir
gün tutmamak suretiyle yılın yarısını oruçlu geçirmek şeklindeydi” diye
cevap verdi”. [14]
Yezid İbn Harun Ebu
Urve’den naklederek şöyle dedi : “Biz mescide Resulüllah’ı bekliyorduk, adamın
biri abdest veya gusül nedeniyle başından su damlayarak çıkageldi ve bu
vaziyette namaz kıldı. Peygamber(sav) namazı bitirince halk ona, böyle yapmakta
bizim için bir beis var mıdır? Diye sorulduğunda, Peygamber (sav) Efendimiz
şöyle buyurdu:
“Allah’ın dini
kolaylıktır. Allah’ın dini kolaylıktır. Allah’ın dini
kolaylıktır.” Üç kere söyledi.[15]
Yine sevgili
Peygamberimiz (sav) “Ben kolay, Hanif dini üzere gönderildim” [16] buyuruyor.
Resulullah (sav) bir
adamı namaz kılarken görmüş, bir süre gözleriyle onu izlemiş ve sonra şöyle
buyurmuş; “Onun sadık olarak namaz kıldığı kanaatinde misiniz?” “
Evet, Ey Allah’ın Resulü! Bu kimse Medine halkının en çok namaz
kılanıdır” demişler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ona
kulak vermeyiniz. Sizi mahveder.” Sonra devam etmiş. “ Allah bu ümmete
kolaylık istemiştir, güçlük istememiştir.” [17]
İbn Abbas (ra) rivayet
etmiştir. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdular:
“Allah Teâlâ,
Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeylerin günahlarını kaldırmıştır.”
[18]
“Müslüman’ın niyeti
amelinden hayırlıdır.” [19]
Hayırlı bir işe niyet edip onu
çeşitli sebeplerden dolayı yerine getiremezse, o kişiye tam bir iyilik sevabı
yazılır. Eğer niyet ettiği o iyiliği yaparsa ona en az on katı sevap yazılır. Bu
on kat kişinin niyetine, ihlas ve samimiyetine göre yedi yüz katına kadar hatta
daha fazlasına kadar artırılabilir. Aşağıdaki hadis-i şerifte olduğu
gibi;
Resululah (sav), Allah
ü Teâlâ’dan rivayet ederek (Hadisi-i Kutsi’de) şöyle
buyurdu:
“Allah iyiliklerin ve
fenalıkların yazılmasını emretti” ve
sonra şunları açıkladı:
“Bir kimse bir iyilik
yapmağa niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi nezdinde o kimse için tam bir
iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa ona on iyilik
sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüz katına ve hatta daha fazlasına kadar çıkarır.
Bir kimse eğer bir fenalık yapmağa niyetlenir de vazgeçerse, Allah onun için tam
bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir, hem de o kötülüğü
yaparsa, Allah o kimse için sadece bir günah yazar.” [20]
Bakara suresinin en son
ayeti olan 286. Ayeti kerimenin manası doğrultusunda, şu dua ile sohbetimi
bitirmek istiyorum.
“Ey
rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğim gibi bize de ağır yük yükleme. Her ne
kadar gücümüz yetse bile, bizden öne geçen ümmetlere ağır yükler yüklediğin gibi
bizi de zor amellerle mükellef tutma. Öyle zor ameller ki, Sen, rahmet
peygamberi olan Hz. Muhammet (sav)’i göndermiş olduğun kolay, hoşgörülü, Hanif
dini ile bunları kaldırmak üzere göndermiştin.”
“Ey rabbimiz! Bize
gücümüzün yetmeyeceği teklifler, musibetler, belalar yükleme. Bizi gücümüzün
yetmeyeceği şeylerle imtihan etme.”
“Ey Rabbimiz! Unuttuk
veya yanıldıysak bu durumlarda sorumlu tutma bizi.”
“Ya Rabbi! Sen
Mevla’mızsın, bizim Velimiz, sahibimiz ve yardımcımız Sensin. Sana tevekkül
ettik, ancak senden yardım ister ve sana tevekkül ederiz. Bizim ancak seninle
güç ve kuvvetimiz vardır. Senin dinini, senin birliğini ve Risale tini inkar
eden ve senden başkasına kulluk eden, sana şirk koşan kafirler güruhuna karşı
bize yardım et. Dünya ve ahrette bizleri onlara karşı muzaffer
kıl.”
Allah’ü Teâlâ bu duaya
“Evet” diyerek karşılık verir. Müslim’in rivayetinde de “Evet öyle
yaptım” diye icabette bulunacaktır. [21]
Dinimizin
bizlere sağladığı bu kolaylıkları bilenlerden ve yerine getirenlerden olmak
dileğiyle.
Kemalettin
AKSOY
Bayburt İl Müftüsü
[6]
Buhari, Teheccüd,18; Müslim, Misafirin, 219.
[7]
Buhari, Vudu’, 53; Müslim, Misafirin, 222.
[9] Buhari,
Savm, 51; Tirmizi, Zühd, 63. Hadislerle İslam, 2/ 567-568.
[13] Buhari, Nikah, 1; Müslim,Nikah, 5. Hadislerle İslam, 2 c./
569.
[14] Buhari, Savm, 54; Müslim, Siyam, 182; Hadislerle İslam, 2 c/
571.
[15] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[16] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[17] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[18] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3/ 1141.
[20] Riyazu’s Salihin Terc. C.1 s.12.
[21] Hadislerle Kur’an-ı Kerim tefsiri. Cilt:3,
S,1142.