09.09.2016

İSLAMİYET KOLAYLIK DİNİDİR-2

Fetih suresinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “ Köre vebal yoktur. Topala vebal yoktur. Hastaya vebal yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.)   [1]
Bizlere böyle güzel imkânlar ve kolaylıklar sağlayan dinimizin kadrini kıymetini maalesef bilmiyoruz. Bilmeden, bilgi sahibi olmadan birçoğumuz bu konularda ileri geri konuşuyoruz.
İşte dosdoğru din budur. Fakat insanlardan çoğu bunu bilmezler”   [2].
 İslam, Yüce Allah’ın seçip kabul edip bizim için beğendiği bir dindir. Dinimizin fazlası var, eksiği yoktur. Dininizi kemale erdirdim buyuruyor Yüce Allah:
“…Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” [3]
Yüce Allah’ın bizim için seçip beğendiği dinde, zorluk, güçlük, eksiklik ve kusur olur mu?
“Allah kimseye gücünün yetmeyeceğini teklif etmez”  İlahi emirlerin ve yasakların hepsi insanın gücüne, takatine göre eşit orandadır, gücümüzün üstünde değildir. Çünkü Allah (cc) zor olan şeyleri bizden istemez. Bizim için kolay olanı murat eder, bizlere güçlük murat etmez. [4]
İbadetlerimizi yaparken de aşırılıktan sakınmamız gerekir. Allah’a kulluk konusunda ifrat ve tefritten uzak durmamız gerekmektedir. İbadetlerimizi kolaylaştırarak yapmak ve insanlara da böylece kolay olarak yapılmasını sağlamak gerekir. Peygamber (sav) Efendimiz, imamlık yapan din görevlilerine şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Sizden biriniz insanlara imam olup namaz kıldırdığı zaman, namazı (ve namazda okumayı) kısa tutsun. Çünkü Cemaatin içerisinde çocuğu olan da vardır, büyüğü olan da vardır. İçerlerinde hastası, zayıf ve yaşlı kimseler olabilir. İş sahipleri de bulunur. Ama kendi başına yalnız kılmak istediği zaman dilediği kadar namazını uzatsın.”   [5]
Enes (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Enes şöyle demiştir. “Peygamber (sav) mescide girdi ve orada iki direk arasında çekilmiş bir ip gördü.
– Bu ip de neyin nesidir? Diye sordu. Orada bulunan sahabeler,
-“Bu ip, Zeynep’indir. Namaz kılarken yorulduğu zaman ona tutunuyor,” dediler. Bunun üzerine Peygamber(sav):
- “O ipi çözünüz. Sizin herhangi biriniz zinde kaldığı sürece namaz kılsın, yorgunluk basınca yatsın ve uyusun,” buyurdu. [6]
Her kim olursa olsun, hanımı da olsa gücünün üstünde ibadet yapmasını yasaklamıştır.
Hz. Ayşe (ra) validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz namaz kılarken uykusu ağır basarsa, uykusu geçinceye kadar yatsın uyusun. Zira biriniz uyuklayarak namaz kılarsa, olabilir ki istiğfar edeyim derken bilmeden kendisine söver.” [7]
Ebu Abdullah Cabir b. Semüre’den (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir:
“Namazları, Peygamber (sav) ile birlikte kılardım. Onun namazı da hutbesi de mutedildi.”[8]
Konunun daha iyi anlaşılması için, Peygamber (sav) Efendimizin zamanında Medine’de iki güzide sahabe arasında geçen, Buhari ve Tirmizi’ nin rivayet ettiği şu hadisi Şerif ile devam edelim.
Peygamber (sav) Efendimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra Ensar ile Muhacirler arasında kardeşlik ilan etmiş ve Muhacirlerden Selman el Farisi ile Ensar’dan Ebu Derda’yı kardeş yapmıştı. Ebu Derda, Müslüman olduktan sonra kendisini ibadetten alıkoyduğu için ticareti dahi bırakıp kendini ibadete vermişti. Bir gün Selman, kardeşi Ebu Derda’yı ziyarete gitti ve hanımını bakımsız, pejmürde elbiseler içerisinde görünce çok şaşırarak, “ Bu ne haldır?” diyerek durumunu sordu. Ümmü’d-Derda, kocasının kendisi ile ilgilenmediğini ve ihmal ettiğini ima ederek, “ Kardeşin Ebu Derda’nın dünyaya (ve bir eşe) ihtiyacı kalmadı ki!” karşılığını verdi. Biraz sonra Ebu Derda gelerek Selman’a yemek ikram etti. Selman onun da kendisi ile birlikte yemesini isteyince Ebu Derda, “Ben oruçluyum.” Dedi. Ancak, Selman, “Sen yiyene kadar ben de yemeyeceğim!” deyince Ebu Derda, nafile tuttuğu orucunu bozarak onunla birlikte yemek yemeğe başladı.
Selman, o gece Ebu Derda’nın misafiri oldu. Ebu Derda gecenin yarısında erkenden namaz kılmak için kalkmıştı. Bu durumu fark eden Selman, yatıp uyumasını istedi. Bir süre sonra tekrar namaza kalkan Ebu Derda’yı Selman yine yatıp uyuması konusunda ikaz ve ikna etti. Gecenin sonuna doğru Selman, Ebu Derda’yı, “Hadi, şimdi kalk.” Diyerek uyandırdı ve ikisi birlikte namaz kıldılar. Namaz sonrasında Selman, Ebu Derda’yı karşısına alarak ona kardeşlik hakkından doğan şu samimi uyarıda bulundu:
“ Rabbinin senin üzerinde hakkı var. Nefsinin senin üzerinde hakkı var. Ailenin senin üzerinde hakkı var. (Çocuklarının senin üzerinde hakkı var. Gözlerinin senin üzerine hakkı var. Ziyaretçilerinin senin üzerinde hakkı var.) Şu halde her hak sahibine hakkını ver!”
Bu olaydan sonra Ebu Derda Peygamber (sav) Efendimize gelerek, Selman ile arasında geçen bu hadiseyi anlattı. Durumu dinleyen Peygamber (sav) Efendimiz, “ Selman doğru söylemiş.” Buyurarak Selman’ın kardeşine olan bu uyarılarını ve tavsiyelerini takdir etti. [9]
Sözde, fiillerde ve dolaysıyla ibadetlerde aşırı gitmek ve dünya işlerini ihmal etmek yoktur.
“Peygamber (sav) Efendimiz; “Söz ve fiillerde aşırı gidenler helak oldular.” Buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı.[10] “Aşırıya gitmeyin, orta yolu tutun ki maksada erişesiniz.” [11]
Bu konuda Yüce Allah (cc) Kur’an-i Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” [12]
Bu ayetin iniş sebebi olarak anlatılan olaylardan birisi de şudur. “Hz. Peygamber (sav) Efendimizin eşlerine gelerek onun ibadetleri hakkında bilgi almak isteyen üç genç sahabe, kendilerine anlatılanı azımsayarak, “Biz kim, Hz. Peygamber kim! Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.” Demişlerdi. Sonra kendi aralarında sözleşerek, birisi gece boyu devamlı namaz kılamaya, diğeri gündüzleri sürekli oruç tutmaya, üçüncüsü de kadınlardan uzak kalarak evlenmemeye karar vermişlerdi. O sırada yanlarına gelen ve konuştuklarını duyan Peygamber (sav) Efendimiz o üç gence;
“ Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Şunu iyi bilin ki, vallahi, aranızda Allah’tan en çok korkanınız ve O’na karşı en çok takva sahibi olanınız benim. Bununla birlikte ben bazen oruç tutar, bazen tutmam. Hem namaz kılar hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir!” buyurmuştur. [13]
            Hz. Peygamber (sav) Efendimiz, dini yaşantıda aşırılığı, dünyadan el etek çekip toplumdan uzaklaşarak kendini sürekli ibadete vermeyi uygun görmemiş ve böyle bir eğilimde olan bazı sahabelerini ikaz etmiştir. Mesela, sahabeden Abdullah b. Amr b. As in gündüzleri sürekli oruç tutup, geceleri de ibadetle geçirdiği bilgisi kendisine ulaşınca, böyle yapmaması konusunda kendisini uyarmıştır. Abdullah b. Amr b. As Peygamber (sav) ile arasında geçen bu konuşmayı şöyle anlatmıştır:
 “Bir gün Allah Resulü, bana, “Ey Abdullah! Gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibadetle meşgul olduğun kulağıma geldi, gerçekten öyle mi yapıyorsun?” diye sordu. Ben, “Evet, ey Allah’ın Resulü!” diye cevapladım. Efendimiz (sav): “ Böyle yapma!Oruç tut, tutmadığın zamanlar da olsun;  gece namaz kıl, uyku da uyu! Çünkü vücudunun hakkı var, hanımının sende hakkı var, misafirinin sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü her iyilik için on kat sevap vardır. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmek anlamına gelir.” Buyurdu.  Ancak ben ısrar ettim. Ve;
 “Ey Allah’ın Resulü! Benim gücüm ve kuvvetim yerindedir, daha fazlasını yapabilirim.” Dedim. Bu defa Efendimiz (sav); “ Öyleyse Allah’ın Peygamberi Davut (as) ın orucundan tut. Daha fazlasını yapma!” dedi. “Ben Davut (sa) ın orucu nasıldı?” Diye sordum. Peygamber (sav) Efendimiz: “Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak suretiyle yılın yarısını oruçlu geçirmek şeklindeydi” diye cevap verdi”. [14]
Yezid İbn Harun Ebu Urve’den naklederek şöyle dedi : “Biz mescide Resulüllah’ı bekliyorduk, adamın biri abdest veya gusül nedeniyle başından su damlayarak çıkageldi ve bu vaziyette namaz kıldı. Peygamber(sav) namazı bitirince halk ona, böyle yapmakta bizim için bir beis var mıdır? Diye sorulduğunda, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
 “Allah’ın dini kolaylıktır. Allah’ın dini kolaylıktır. Allah’ın dini kolaylıktır.” Üç kere söyledi.[15]
Yine sevgili Peygamberimiz (sav) “Ben kolay, Hanif dini üzere gönderildim”  [16] buyuruyor.
Resulullah (sav) bir adamı namaz kılarken görmüş, bir süre gözleriyle onu izlemiş ve sonra şöyle buyurmuş; “Onun sadık olarak namaz kıldığı kanaatinde misiniz?” “ Evet,  Ey Allah’ın Resulü! Bu kimse Medine halkının en çok namaz kılanıdır” demişler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ona kulak vermeyiniz. Sizi mahveder.” Sonra devam etmiş. “ Allah bu ümmete kolaylık istemiştir, güçlük istememiştir.” [17]
İbn Abbas (ra) rivayet etmiştir. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdular:
“Allah Teâlâ, Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeylerin günahlarını kaldırmıştır.” [18]
“Müslüman’ın niyeti amelinden hayırlıdır.” [19] Hayırlı bir işe niyet edip onu çeşitli sebeplerden dolayı yerine getiremezse, o kişiye tam bir iyilik sevabı yazılır. Eğer niyet ettiği o iyiliği yaparsa ona en az on katı sevap yazılır. Bu on kat kişinin niyetine, ihlas ve samimiyetine göre yedi yüz katına kadar hatta daha fazlasına kadar artırılabilir. Aşağıdaki hadis-i şerifte olduğu gibi;
 Resululah (sav), Allah ü Teâlâ’dan rivayet ederek (Hadisi-i Kutsi’de) şöyle buyurdu:
“Allah iyiliklerin ve fenalıkların yazılmasını emretti” ve sonra şunları açıkladı:
“Bir kimse bir iyilik yapmağa niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi nezdinde o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa ona on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüz katına ve hatta daha fazlasına kadar çıkarır. Bir kimse eğer bir fenalık yapmağa niyetlenir de vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir, hem de o kötülüğü yaparsa, Allah o kimse için sadece bir günah yazar.” [20]
Bakara suresinin en son ayeti olan 286. Ayeti kerimenin manası doğrultusunda, şu dua ile sohbetimi bitirmek istiyorum.
Ey rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğim gibi bize de ağır yük yükleme. Her ne kadar gücümüz yetse bile, bizden öne geçen ümmetlere ağır yükler yüklediğin gibi bizi de zor amellerle mükellef tutma. Öyle zor ameller ki, Sen, rahmet peygamberi olan Hz. Muhammet (sav)’i göndermiş olduğun kolay, hoşgörülü, Hanif dini ile bunları kaldırmak üzere göndermiştin.”
“Ey rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği teklifler, musibetler, belalar yükleme. Bizi gücümüzün yetmeyeceği şeylerle imtihan etme.”
“Ey Rabbimiz! Unuttuk veya yanıldıysak bu durumlarda sorumlu tutma bizi.”
“Ya Rabbi! Sen Mevla’mızsın, bizim Velimiz, sahibimiz ve yardımcımız Sensin. Sana tevekkül ettik, ancak senden yardım ister ve sana tevekkül ederiz. Bizim ancak seninle güç ve kuvvetimiz vardır. Senin dinini, senin birliğini ve Risale tini inkar eden ve senden başkasına kulluk eden, sana şirk koşan kafirler güruhuna karşı bize yardım et. Dünya ve ahrette bizleri onlara karşı muzaffer kıl.”
Allah’ü Teâlâ bu duaya “Evet” diyerek karşılık verir. Müslim’in rivayetinde de “Evet öyle yaptım” diye icabette bulunacaktır. [21]
            Dinimizin bizlere sağladığı bu kolaylıkları bilenlerden ve yerine getirenlerden olmak dileğiyle.
                                                                                                    
                                                                                                          Kemalettin AKSOY
                                                                                                          Bayburt İl Müftüsü


[1] Fetih su. 48 / 17.
[2] Rum su.30/30
[3] Maide su.5/ 3.
[4] Bakara su.2/ 185
[5] Nesai, İmamet, 35.
[6] Buhari, Teheccüd,18; Müslim, Misafirin, 219.
[7] Buhari, Vudu’, 53; Müslim, Misafirin, 222.
[8] Müslim, Cuma, 41.
[9] Buhari, Savm, 51; Tirmizi, Zühd, 63. Hadislerle İslam, 2/ 567-568.
[10] Müslim, İlim,7.
[11] Buhari, Rikak, 18.
[12] Maide su.5/ 87.
[13] Buhari, Nikah, 1; Müslim,Nikah, 5. Hadislerle İslam, 2 c./ 569.
[14] Buhari, Savm, 54; Müslim, Siyam, 182; Hadislerle İslam, 2 c/ 571.
[15] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[16] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[17] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3.c. 715.
[18] Hadislerle Kur’an-i Kerim tefsiri. 3/ 1141.
[19] Taberani, VI, 185.
[20] Riyazu’s Salihin Terc. C.1 s.12.
[21] Hadislerle Kur’an-ı Kerim tefsiri. Cilt:3, S,1142.