09.10.2016

Müslümanca Düşünme ve Yaşama Sorunumuz

Bayburt Şair Zihni Kültür Merkezin de Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle  “ Müslüman’ca Düşünme ve Yaşama Sorunumuz”  konulu konferans verildi.

Konferansa Bayburt Valisi Sayın İsmail Ustaoğlu, İl Müftüsü Kemalettin Aksoy, Milli Eğitim Müdürü Atanur Çağlayan, Din Görevlileri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Kaleardı Kur’an Kursu Yöneticisi Ebubekir Şallı’nın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program Din Görevlileri Derneği Başkanı Engin Yazıcıoğlu’nun konuşmasıyla devam etti.

Din Görevlileri Derneği Başkanı Yazıcıoğlu konuşmasında Din Görevlilerinin vazifesinin insanın doğumundan itibaren başladığını söyleyerek yaşamın sonuna kadar devam ettiğini dolayısıyla kutsal bir görev yaptıklarını ifade etti.“Din görevlisi devletini bölmek isteyenlerin yanından saf tutamaz. Onun için din görevlisi özellikle istiklal harbinde olduğu gibi 15 Temmuz’da da Sütçü İmam’ın görevini üstlenmiş durumdadır. Din Görevlisi vatan sevgisini topluma aşılamak zorundadır.” dedi.

Konferansın açılış konuşmasını yapan İl Müftüsü Kemalettin Aksoy, geçmişten günümüze camilerin fonksiyonlarından bahsetti. Müftü Aksoy : “Camiler İslam Medeniyetinde hayatın merkezi olmuştur. Camilerimiz Peygamber Efendimiz (sav) zamanında ilk İslam Üniversitesi olunuştur. Ashabı Suffa buna en güzel örnektir. Camiler dünyanın her yerinde İslam’ın nişanı olmuştur. Camilerimiz özelliklede İslam mimari tarihine ışık tutan birer şaheser olmuştur. Özelliklede 15 Temmuz gecesi camilerimizden yankılanan sala ve ezan sesleri, uçak ve bomba seslerine galip gelmiştir. Cami ve din görevlisi birbirinden ayrı düşünülemez. Din görevlilerimiz hiçbir ayrım gözetmeden toplumun her kesimine hizmet ederler. Birlik ve beraberliğimize hizmet ederler.15 Temmuz gecesi şehit olan Din Görevlilerimize ve bütün şehitlere Allah rahmet eylesin. Gazilerimize acil şifalar versin.”  Dedi.

Programın son selamlama konuşmasını yapan Sayın Valimiz camilerin toplum hayatındaki yerine değinerek şunları söyledi: “İslam’ın ilk mabedi Kâbe ile başlayan camilerimiz hem ibadet yerleri hem ilim ve irfan merkezleri olmuştur. Dünyanın neresinde bir Müslüman varsa orada mutlaka bir cami vardır. Camilerimiz insanların ibadet ettiği, birlik ve beraberlik içinde yaşamanın en güzel şekilde tezahür ettiği yerlerdir. Camiler okumaya öğrenmeye bilgi sahibi olmaya imkân sağlayan ilim yuvalarıdır. Camiler ve din görevlileri haftasının bu yılki konusu “Cami ve Kitap” konusudur. Bu bağlamda camilerin içinde yakınında herkesin kitap okuyacağı bir yerin olması çok önemlidir. “ dedi

Camiler Ve Din Görevlileri Haftası programı Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı ‘Müslüman’ca Düşünme ve Yaşama Sorunumuz’ adlı konferansıyla devam etti. Konuşmasında İslam coğrafyasında yaşanan üzücü olaylara ve Müslüman’ın düşünce yapısındaki aşınmalara vurgu yapan Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı. “Müslüman olarak bizlerin en önemli eksiği hatalarımızı eksiklerimizi kabullenmemektir. Her ortamda ve her şartta kendimizi aklamaya çalışırız. Çoğu zaman eksiklerimizi hatalarımızı sorgulamayız kendimizi hesaba çekmekten kaçınırız. Sürekli suçu ve hatayı başkalarına buluruz. Hâlbuki Müslüman’ın düşünce yapısında ilk önce kendi nefsini hesaba çekme kendi kusurlarını görme ve oların ıslahına çalışma düşüncesi olmalıdır. Sürekli başkalarını suçlamakla kendimizi bir yerlere taşıyamayız. Batının tavrını her zaman eleştiririz. Ama bizler bilim ve teknolojide neden batının gerisinde kaldığımızı hiç sorgulamayız.

Maalesef günümüzde dünyaya hükmeden batı toplumu Hıristiyan toplumudur. “Ama Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte bu kesim Hıristiyanlıkla olan bağını da koparmış durumda. Buradan hareketle Hıristiyanlığın siyasi arenada bir etkisi yok diyemeyiz fakat bu kesimin düşünce, tavır ve anlayış olarak Hıristiyanlıkla bir ilgisi kalmamış. Ne yazık ki tüm bunlara rağmen bunlar insanlığın yönetiminde, rehberliğinde direksiyonda yer alıyor. İnsanlık şu anda bir meçhule doğru gidiyor. Çünkü değerlerini kaybetmiş bir dünya mevcut. Değerlerini kaybettiği içinde değersizleşen bir insanlık ortaya çıktı. Çünkü vahiyden bağlar kopmuş durumda. Yaratan ve yaşatandan bağlar kopmuş durumda. Köksüz bir insanlık ve köksüz bir dünya… Nasıl ki ağacı topraktan çıkardığınız zaman kurumaya mahkûmsa, bugün insanlıkta kökünden, kaynağından ve geldiği yerden kopan bir özellik ortaya koyduğu için kuruma yolunda ilerliyor.

Bizler vahyin ışığıyla dünyayı aydınlatan, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği mükemmel bir dinin mensubuyuz. Bütün ilkeleri Yüce Allaht’an vahiy yoluyla Peygamber efendimize bildirilmiştir. Peygamber efendimiz tarafından bütün hükümleri uygulanmıştır. Vahiyle hiçbir zaman münasebeti kesilmemiştir.

İslam medeniyeti kendini sorgulayan düşünen tefekkür eden bir medeniyettir. Geçmişte dünyayı yönlendiren bu medeniyetin temelinde Müslüman’ca Düşünme ve yaşama prensibi vardı. Bizler ilk emri, “Oku!” olan bir dinin mensubuyuz. Bizler okuyan düşünen ve bilgi üreten bir medeniyetin mensubuyuz. Ne zamanki Kur’an’la olan bağımızı sünnetle olan irtibatımızı kestikse yolumuzu şaşırdık. Ne zamanki Kitapla olan bağlantımızı kopardık. Okumayan bir millet haline geldik. Okumadığımız için kuran ve sünnetle olan bağımız zayıfladı. Bunun sonucunda İslam âleminde bazı fert ve guruplar çeşitli sapmalara düştü. İslam âleminde çıkan bu sapmalar ve parçalanmalara karşı bizim yeniden dirilmemiz ve yeniden ihya olmamız lazım. Ucuz kurtarıcılar aramak bizi ihya edemez.

Kur'an bizleri düşünmeye, tefekkür etmeye ve akıl etmeye davet ediyor. Kur'an bizleri kâinatı okumaya davet ediyor. Ama şimdilerde yeni bir sapma var: “Dini Olan Bilgi Dini Olmayan Bilgi” İslam bilgi felsefesinde bilgi bir bütündür. Bu yönüyle de bütün müspet bilimler bizlere kendimizi ve kâinatı okutuyor. Bu yönüyle baktığımız zaman Müslüma’ca düşünme ve İslam düşünce yapısına muvafık hareket etmiş oluruz.

Bazıları İslam’ı yeniden yorumlamaya yeniden keşfetme hareketine girmişlerdir. islam dininin yeniden bir keşfe ihtiyacı yoktur. Bu bir sapmadır. Bu bağlamda şöyle bir kopuş yaşanmıştır. “Kur’an Müslüman’ı, Hadis Müslüman’ı” İslam Dininde Kur’an ve Hadis ayrı düşünülemez. Kur’an ve Hadis İslam’ın temel kaynağıdır.

Bazıları İslam’ı yeniden yorumlamaya yeniden keşfetme hareketine girmişlerdir. islam dininin yeniden bir keşfe ihtiyacı yoktur. Bizle Kur’an’a dayalı olarak düşünmeliyiz. Çünkü Kur’an bizleri tefekküre çağırıyor. Bunu yaparken de İslam’ın ana çizgisinden ayrılamayız. Çünkü bu din yaşanmıştır. Ana bir akım vardır. Biz bu ana akıma mensubuz. Şöyle bir soru gelebilir. Bir sürü mezhep ve meşrep var. Biz hangisine inanacağız? Bizim İslam’ı anlama metodumuz şöyledir. İslam: Resulullah’ın uygulaması ile mülhem, Sahabe ve Tabiinden Resulullaha dayalı olarak sistemleştirilmiştir. Biz buna ehlisünnet diyoruz.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anlattığı Din,o ana akımın devamıdır. Tarihte Ayet ve Hadisleri Sahabe ve Tabiin nasıl anlamışsa, Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı şekilde anlatmaya devam ediyor. İlahiyat Fakültelerimiz de böyledir. Diyanet İşleri Başkanlığı, en kötü süreçlerde bile bu tavrını hiç değiştirmemiştir.”dedi.